Canlı İddaa Spor Toto Milli Piyango

iddia rakamları

iddia rakamları - win

[Devam|Part VI] Dünden bugüne Covid-19

[Devam|Part VI] Dünden bugüne Covid-19
Bu post [Devam | Part-V] Dünden bugüne Covid-19 listesinin devamıdır.
Listeye başlamadan önce ufak bir hatırlatma:
Pandemi boyunca hayatını kaybeden sağlık çalışanlarının anıldığı anıt sayaç siyahkurdele.
Covid-19'un, meslek hastalığı olarak kabul edilmesi için siz de imza verebilirsiniz.
Covid-19 geçirmiş kişiler isterse immun plazma bağışı yapabilirler.
Herkese iyi günler! Bu listede pandemi süresince başımızdan geçen olayları haber sitelerinden, Youtube, Twitter veya Ekşi Sözlük'ten linklerle sıralamaya çalışıyorum. Linklerini vermiş olduğum hiç bir görsel veya video bana ait değildir. Eksikler olabilir fakat belirtmeniz durumunda en kısa sürede düzenleyebilirim.
23 Kasım ile devam edelim:

SGK yalnızca Çin aşısının riskli kişilere ücretsiz uygulanacağını duyurdu:

-23 Kasım
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 10 milyon doz olarak alınan Çin menşeli Sinovac, ilk etapta riskli kişilere ücretsiz olarak uygulanacağını belirtti. Başka aşıların ruhsat alması durumunda eczanelerden ücreti karşılığında ulaşılabilecek.
Öncelikle sağlık çalışanlarının aşılanacağı belirtiliyor, daha sonrasında ise aşı "kronik hastalardan ve diğer risk gruplarından oluşan kişilere" uygulanacak.
Kaynak:

Çin aşısı hakkında dış basın

BBC: Chinese vaccine "successful in mid-stage trials" / "Orta aşama denemelerinde başarılı" Çin aşısı

"Promising details, but we should wait results" / Umut verici fakat gelecek sonuçları beklemeliyiz

  • Pallab Ghosh BBC bilim muhabiri:
All promising stuff, but we should wait to see the results of the larger scale trials currently under way in Brazil, Indonesia and Turkey before drawing any firm conclusions about its effectiveness. And even then, just like the phase 3 results that have been and will soon be announced, they should be taken in with a healthy dose of caution. Researchers won't know how effective any of them will be in the long term until they start being rolled out in the general population.
Kabaca çevirisi Türkçe:
Umut verici, fakat etkinliğine dair kesin bir sonuca varmadan önce şuanda Brezilya, Endonezya ve Türkiye'de devam etmekte olan büyük ölçekli denemeleri beklemeliyiz. Bütün bunlara rağmen tıpkı faz-3'ün açıklanmakta ve yakında açıklanacak olan sonuçları gibi, sağlıklı bir dozda dikkatle alınmalıdır. Araştırmacılar, genel nüfusa yayılmadıkça aşının ne kadar etkili olacağı ve uzun çaplı etkileri hakkında bilgi sahibi olamayacaklar.
BBC Türkiye haberine göre:
Aşının faz-3 denemeleri daha önce Brezilya'da askıya alınmıştı. Dış basından anladığım kadarı ile Çin aşısı Türkiye, Endonezya ve Brezilya'da denendiği iddia ediliyor.

Antikor oluşturuyor ve güvenli

Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol
Çin aşısının faz 1'i ve faz 2'yi geçti, antikor oluşturuyor ve güvenli. Ama faz 3'deki çalışma sonuçlarını henüz bilmiyoruz. Ülkenin hiç bir önemi yok, aşının güvenlik verisi kamuya ve bilime açık olup denetlenmesinin önemli.
Aşının önemli bir yan etkisi bildirilmemiş olması aşının güven verici olduğu gösteriyor.

Bahçeliye cevap

Corona kaynaklı ölüm sayılarıyla ilgili şeffaflık sağlamaya çalışan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, MHP lideri Devlet Bahçeli tarafından hedef aldı:
“Özellikle vaka ve vefat sayılarıyla ilgili korku uyandıranların bize göre niyeti kötüdür. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı'nın Sağlık Bakanlığı'nın verilerini tekzip eden laçka açıklamalarının itibar edilecek hiç bir yanı yoktur."
Ekrem İmamoğlu'nun cevabı:
"Benim yapmak istediğim, vatandaşı doğru bilgilendirmek ve doğru tedbirlerin alınmasını sağlamaktır.
Kaynak:

Vefat sayısı gerçekten de %1'in altında mı?

-24 Kasım
Fahrettin Koca vefat sayısının %1 altında olduğunu iddia etti:
"Hasta sayısına oranla ağır hasta ve vefat çok gazla görünüyor ve sanki biz tedavide başarısızmışız gibi bir sonuç çıkıyor. Oysa böyle bir şey yok. Bakın vefat sayımız yüzde 1'in altında aslında."
Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol'a göre ise %1 ölüm oranı iddiasında bir anlaşılmazlık var.

Yapılan atamaların yetersiz olduğuna dair görüşler var.
  • Hebet Aslanoğlu:
"İzinlerimizin iptal edilmesi, istifaların yasaklanması sağlık personeli eksikliğinin had safhada olduğunun göstergesidir."

Semptom göstermeyen vakaların açıklanması

-25 Kasım
Fahrettin Koca, artık corona tablosunda semptom göstermeyen ama testi pozitif çıkan vakaların da yer alacağını ifade ederek, Türkiye’de son 24 saat içinde toplam 28 bin 351 vakanın tespit edildiğini açıkladı. 28 bin 351 vakayla birlikte Türkiye, bugün Avrupa’da en yüksek vaka sayısını bildiren ülke oldu.
Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol sayıların doğru açıklanması durumunda daha uygun tedbirlerin alınabileceğinden söz etti ve ekledi**:**
"Geçmişte açıklanmayan bu vakalar yüzünden hastaneler pandemi hastanesi formatına çevrilmediği için hastaneler çapraz bulaş bölgeleri oldular. Bu nedenle çok vaka oldu ve çok sayıda insan kaybettik.
Gerçek vakaların açıklanmasıyla tablodaki gözlemlenen artış
Ekrem İmamoğlu
Daha önce bulaşıcı hastalıktan kaynaklı ölümleri açıklayan Ekrem İmamoğlu'nun vakaların açıklanmasına yönelik mesajı
https://preview.redd.it/w0x2egf57u261.png?width=600&format=png&auto=webp&s=4bb7a62c9a72c097f3b7b939f6e5c9567288d64c
Sosyal medyadan gelen başka tepkiler:
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın istifası istendi.
Murat Emir, özür beklediğini dile getirdi.
https://preview.redd.it/3eue394xev261.png?width=603&format=png&auto=webp&s=0f3ab085f2d5fad4982263574f17724c2775ae9c
Türk Tabipleri Birliği, rakamları karşılaştırdı:
https://preview.redd.it/je1k08pcgv261.png?width=604&format=png&auto=webp&s=bafca827cee7a8545f63787adaba7b7e26e78ea2
https://preview.redd.it/c1gdqh58ev261.png?width=601&format=png&auto=webp&s=8c81651eddcb40e18e384a7e4bc2d7a965042876

https://preview.redd.it/32o2zxnnby261.png?width=600&format=png&auto=webp&s=7d5b4d314d5b2bc96e44ab3318c2c3d60f2455eb
Barış Atay
https://preview.redd.it/dyjlsxin8u261.png?width=600&format=png&auto=webp&s=583fe0481af053639787ebcd4457222e3692f876
İrfan Değirmenci
https://preview.redd.it/jnctry3qfv261.png?width=603&format=png&auto=webp&s=f8cd1dcba9180fce9a93e3988285150ceb30e0dc
Bir sağlık çalışanından semptom göstermeyen temaslı kişilere test yapılmadığını hatırlattı, ve verilen rakamların halen daha gerçek olamayabileceğini iddia etti.
Twitter linki
https://preview.redd.it/spci9n8wzt261.png?width=600&format=png&auto=webp&s=2b97e1344354456ac7fe85090606ed780ad7fbf2

“Toplumun yarısından fazlasının aşılanması gerek”

Sinovac aşısının bir sürü etik kuruldan geçtiğine dikkat çeken, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Fehmi Tabak aşının 80 bin kişiye daha önce uygulandığını belirtti:
"Acilde çalışan hekim, hemşire, personeline, toplam 80 bin kişi bu aşıyı oldu. Bu aşıda da tolere edilebilecek, her aşıda görülebilecek ve sadece bir iki gün süren hafif ateş, aşı yerinde ağrı vb gibi yan etkiler görüldü."
Kaynak:

Ameliyathaneler, otopark, yemekhane, kantin yoğun bakıma dönüştürülüyor

-25 Kasım / 30 Kasım
> 25 Kasım: Ülke geneli kamu hastaneleri; artan vaka sayıları ve yoğun bakımlarda boş yatak kalmamasından dolayı bir çok servis bölümünü yoğun bakıma dönüştürdü:
Prof.Dr. Osman Küçükosmanoğlu:
Daha fazla yükselecek bir durumu tolere etmemiz mümkün değil.
> 28 Kasım: Ordu Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde; otopark, yemekhane ve ek binaların da yoğun bakım servisine dönüştürülmesine karar verildi.
> 29 Kasım: İsmail Cinel yoğun bakımların dolduğunu, bu yüzden Covid harici sağlık problemi tedavisinin aksayabileceğini belirtti:
"Yoğun bakımda %100 doluluğumuz var! Bu strese sağlık çalışanlarının yüreği yetmez, psikolojik olarak tükenirler. Dolan yoğun bakımları hastalar beklemek zorunda, bekleme zamanının artması ölümcül olabilir"
> Dr. Osman Öztürk'ün FOX Haber ile yaptığı röportajda:
İstanbul'daki ölümler bile Bakanın Türkiye için açıkladığı sayılardan daha fazla.
29 Kasım tablosu. Rakamlar'ın üzerine tıklarsanız Google'ın sunduğu tabloların çekmiş olduğum ekran görüntülerine ulaşabilirsiniz:
Nüfus Vaka Sayısı Vefat
Türkiye 83.000.000 29.281 185
Almanya 83.000.000 1.833 158
Fransa 67.000.000 9.784 198
İngiltere 66.000.000 12.155 215
> 30 Kasım: Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sait Gönen,
“Yoğun bakımda hastalar artınca monoblok ameliyathaneyi yoğun bakım haline getirmeye çalışıyoruz. Her odada 3 ameliyat masası var. Onları üç kişilik yoğun bakım şekline dönüştürüyoruz. Yoğun bakımdaki hasta sayısı Nisan ayından fazla.
Kaynak:
> Hastanelerdeki Covid-19 yoğunluğundan dolayı pandemi harici sağlık hizmetlerinde aksamalar olduğuna dair beyanlar var.
> Yurtdışında gerçekleştirilen kapanmalar olumlu sonuçlar veriyor. Umarım Türkiye'de de devlet destekli kapanmalar gerçekleştirilir, çünkü esnaf kısıtlı kapanmaları olumlu bulmuyor.
• Murat Emir; Kamu hastanelerinin, yerli tıbbi cihaz üreticilerine borcunu ödeyemediğini iddia ediyor.

"Bulaşıcı Hastalık" ölüm kayıtları 2020 yılında oluşturuldu iddiası

- 26 Kasım / 29 Kasım
Daha önce Sağlık Bakanlığı ve Ekrem İmamoğlu tarafından iddia edilen vefat sayıları örtüşmüyordu. Sağlık Bakanı iddialara cevap olarak "Bulaşıcı hastalık eşittir Covid demek değildir" demiş, ölüm sebebi hanesinde bulaşıcı hastalık yazan herkesin Covid-19'dan ölmediğini beyan etmişti. Dr. Ayhan Koç pandemi öncesine dair bulaşıcı hastalık kaydının var olmadığını belirtti ve kayıtlarda "Pandemi öncesi hiç bulaşıcı hastalık bulamadık" dedi.

"Testi negatif olup hasta olanlar var"

-26 Kasım
Türk Tabipler Birliği Merkez Delegesi Dr. Çiğdem Arslan:
“Ülkemizde yapılan PCR testinin doğruluk oranını bilmiyoruz ama dünya verilerine göre ortalama %40-70 arasında değişmektedir. Yani testi negatif olup hasta olanlar, tedavi alanlar, hastaneye yatan ve ne yazık ki ölenler mevcut. Bunlar verilen rakamlara yansımıyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün, PCR testi negatif çıkanların bildirimi ile ilgili önerdiği kodlama sistemi hala ülkemizde uygulanmıyor.”
Kaynak:
-27 Kasım
HDP, Çin aşısına karşı halkın tepkilerinden dolayı, Phizer aşısının ücretsiz olarak dağıtılması için verdiği önerge reddedildi.
Twitter linki.
https://preview.redd.it/goh3kil12v261.png?width=603&format=png&auto=webp&s=1d3c41413ff9780b7612d63f218280ada90f873f

"Kısmi önlemlerle pandeminin kontrol altına alınması mümkün görülmüyor"

Çağhan Kızıl; Erken radikal kararlar alınmaması sonucu vaka sayılarının artacağını, sağlık sistemine ve yoğun bakım kapasitelerine daha büyük yük çıkaracağını, ekonomiyi kötü etkileyeceğini belirtiyor.
"Kısmi önlemlerle pandeminin kontrol altına alınması mümkün görülmüyor. Tam kapanma yapan ülkelerde hiç bir zaman artış yaşamadı."

"Ölmek de batmak da istemiyoruz"

İstanbullu bar, restoran ve kafe işletmecilerinin oluşturduğu esnaf eylemine bir çok kişi katıldı. İlk pandemi sürecinden kalan borçlarını kapatamadıklarını söyleyen esnaf vergi borçlarının iptal edilmesini kira desteği sağlanmasını ve faizsiz kredi istediklerini belirttiler.

Murat Emir, Türkiye'nin vaka sayısında Avrupa 1.si, nüfusa oranla ise ABD, Hinditan ve Brezilyanın önünde olduğunu iddia etti.
Sağlık Bakanının açıkladığı vaka sayılarına göre Avrupa 1.'si olan Türkiye, dünyada 4. sırada gözükse de nüfusa oranlandığında ABD, Hindistan ve Brezilya'nın da önünde yer alıyor. Duyurduğumuz verileri inkar etmek yerine halka doğruları söyleseydiniz kontrolü yitirmezdiniz.
Twitter linki

“Olağan döneme göre bir miktar artış gösterdi"

-28 Kasım
Bursa pandemi hastanelerindeki yoğun bakım doluluk %76'ya ulaştı. 19-27 Kasım tarihleri arasında günde ortalama 105 vefat sayısı olduğu belirtiliyor.
"Eskiden 8 kişi getirirlerken, 2 parel bir günde doluyor, makine kazmaya yetmiyor. Günde 8 - 10 cenaze kalkarken, artık günlük 35 - 40 cenaze kalkıyor."
-Tweet linkleri:
AKP'li Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş artan sayıları "olağan döneme göre bir miktar artış" olarak değerlendirdi.
https://preview.redd.it/poinde5txk361.png?width=603&format=png&auto=webp&s=736a27acebe722f61abe864fb403bce49eb44881



Murat Emir, Tele1'e çıktığı yayında bilimkurulu üyelerinin dahil gerçek vaka sayılarını bilmediğini iddia etti:
"Bilim Kurulu'nu ciddiye almayacaksınız, konuşturmayacaksınız, önerilerini hayata geçirmeyeceksiniz, kamu ile paylaşmayacaksınız ama günün birinde pandemi yönetiminde Avrupa'nın en kötü ülkesi olduğunuz ortaya çıkınca Bilim Kurulu'nu suçlayacaksınız. Bu sabah Bilim kurulunun en muteber üyesi "Gerçek rakamların açıklanması iyi oldu, biz de çok merak ediyorduk" dedi. Rakamların açıklanmasına sevinmiş."

Türk Tabipleri Birliği iddiasına göre;
Tek anne ebe Cemile Deniz, pandemi mücadelesinde ambulansta görev yaptığı, "sürekli evlere girip çıktığı" gerekçesiyle evladının sağlığı için riskli bulundu ve çocuğunun velayet hakkını kaybetmesine gerekçe olarak gösteriliyor.

Son bir hafta içerisinde 20 sağlık çalışanı hayatını yitirdi!

-30 Kasım
https://preview.redd.it/l6mzp5lvuv261.png?width=604&format=png&auto=webp&s=f913049ee46e88cf971a5d1c460ca11bb30c3498

Sokağa çıkma kısıtlamaları

Yayını metne döktüm fakat aşağıya resim olarak ekliyorum. Metin halini mesaj olarak ekleyeceğim. Aksi halde başlık erkenden kelime sınırına takılacak. Kararlar her an değişebilir veya yanlış yazmış olabilirim. Bu yüzden lütfen İçişleri Bakanlığı genelgesini inceleyin ve resmi kaynaklara göre hareket edin. Oluşabilecek problemlere yönelik hiç bir sorumluluk almıyorum.
Metin hali mesajlarda!
Kabaca özet:

Kısıtlamalar yeterli görülmüyor

Fatih Portakal'ın, Prof.Dr.Şebnem Korur Fincancı ile kısıtlamaları değerlendirdiği yayın.
FOX Haber'in bilim insanları ile röportajları.

Kısıtlamalar sosyal medyada yetersiz görüldü

Bir çok kişi hafta sonu kısıtlamalarının yetersiz olduğunu, virüsün yayılımını arttıracağını ve normalleşmeyi geciktirdiğine yönelik eleştirilenlerde bulundu.
https://preview.redd.it/ev6dt2kvyv261.png?width=607&format=png&auto=webp&s=3db931d428659d2373cb73ce484a74adaed1da9a
Başka tweetler:
En az 14 günlük tam kapanma olmadan süreci kontrol altına almak mümkün değil
"İşçiye, yoksula sosyal destek sağlanarak 4 haftalık bir kapanma kaçınılmazdır."
"İlk yapmamız gereken gerçek verileri ortaya koymaktır. Yoğun bakımlar doldu taştı."
"İnsanlar salgından ölmeyip açlıktan ölecekler bu koşullarda. Oysa sosyal devletin yapması gereken; güvencesiz emekçileri temel bir ücret ve kira-elektrik-su-ısınma gibi temel giderlerini karşılayarak desteklemekti."
Bizden daha iyi durumdaki ülkeler bile 14 gün tam kapanma uygularken, hafta sonu sokağa çıkma yasağı ile salgını önleyemezsiniz.

Doktorlar: Boşuna zaman kaybediyoruz, tam kapanma kaçınılmaz

Prof.Dr.Sibel Sakarya, Avrupa ülkelerinin tam kapanma yaptığını ve bunun da işe yaradığını belirtti:
En az iki haftalık bir tam kapanma yapılmazsa, giderek daha fazla insan hastalanacak. Her geçen gün boşuna zaman kaybediyoruz, insanlar gereksiz yere hastalanıyor ölüyorlar.
Sosyal destek sağlanarak kapanmanın gelmesi gerektiğini dile getiren Prof. Dr. İbrahim Akkurt yoğun bakımlardaki doluluğa dikkat çekti.
Kaynak:

EBA yine çöktü

Öğrencilerin EBA'ya giriş yapamadığına dair iddialar var. Milli eğitim bakanlığından bir cevap yok. Fakat Ekşi Sözlük ve Twitter'da olaya dair bazı gönderiler var.
Hatırlatma:
Dünya Bankası ile ‘Türkiye Güvenli Okullaşma ve Uzaktan Eğitim (SSDE) Projesi’ kapsamında 160 milyon dolarlık kredi anlaşması imzalanmış, projenin 31 Ağustos’ta başladığı ilan edilmişti.
Pandemi başından beri yaşanan internet ve bilgisayatablet problemi halen çözülebilmiş değil. Bazı öğrenciler online derslere katılabilmek için metrelerce yürümek zorunda kalıyor.

___________________________________

Sonraki post için.

Kronolojik sıraya göre postlar:
  1. "Dünden bugüne Covid-19"
  2. [Devam|Part II] Dünden bugüne Covid-19
  3. [Devam|Part III] Dünden bugüne Covid-19
  4. [Devam|Part IV] Dünden bugüne Covid-19
  5. [Devam|Part V] Dünden bugüne Covid-19
  6. [Devam|Part VI] Dünden bugüne Covid-19
  7. [Devam|Part VII] Dünden bugüne Covid-19

submitted by ihatescho0l to svihs [link] [comments]

Boyun Eğmeyen Hayalperest: Kafka inançlı biri miydi? – Michael Löwy

https://preview.redd.it/dwreujquecf61.jpg?width=154&format=pjpg&auto=webp&s=006996a49466c9901a37d3ed85bfcf032ed38271
Özgürlük Dini ve Mesel Kanun Önünde (1915)
Ne olursa olsun, romanın sonucu hem “karamsar” hem de son derece anti-konformisttir. Bu sayfalarda kurbana duyulan merhamet ve onun gönüllü itaatinin bir eleştirisi ile birlikte kendini gösteren Kafka’nın asi-parya duyarlılığı ifade bulur. Bu satırlar, bir direniş çağrısı olarak okunabilir…
Kafka inançlı biri miydi? Haziran 1914’te Grete Bloch’a yazdığı bir mektupta kendini asosyal biri olarak, Museviliğinin “Siyonist olmayan (Siyonizme hayranım ve tiksiniyorum) ve inançsız” niteliği nedeniyle cemaatten dışlanmış biri olarak tanımlar. Notları ve aforizmaları incelendiğinde, kuşku ile iman arasında sürekli gidip geldiği izlenimi edinmek mümkündür. Kimi zaman, insandaki “sarsılmaz bir şey”e olan güvenini ileri sürer ki bunun ifade olasılıklarından biri “kişisel bir Tanrı’ya inanç”tır; kimi zaman ise, sonraki paragrafta, soğuk bir üslupla şu saptamada bulunur: “Gökyüzü sessiz, yalnızca sessizliği yankılıyor.” Bu ikili yaklaşım, umut ile umutsuzluğun incelikli girişikliği, kimi zaman tek ve aynı bölümde ifade bulur, tıpkı ışıkla ilgili şu muamma meselde olduğu gibi: “Dünyanın kiri pasına bulanmış gözlerle bakınca, durumumuzun uzun bir tünelde kazaya uğramış bir tren yolcularınınkinden kalır yeri yok; hem tünelin öyle bir yerinde kazaya uğranmıştır ki, girişteki ışık görünmez olmuştur artık; çıkıştaki ışık ise henüz öylesine küçüktür ki, seçilebilmesi için gözlerle hayli aranması gerekmektedir. Hatta tünelin bir başı ve sonu bulunduğu bile kesin değildir.”
Bununla birlikte, Kafka’nın tamamlanmamış büyük romanlarına tuhaf bir dinsellik atmosferinin sinmiş olduğu da inkâr edilemez. Bu atmosfer bir Yahudi Mesihçiliğinden mi kaynaklanmaktadır? Bu esrarengiz, dağınık, çitfanlamlı tinselliği nasıl nitelendirebiliriz? Kaynaklara ilişkin tartışmalı sorunu –Kierkegaard, irfan, kabala, Kutsal Kitap ya da Hasidilik– bir yana bırakırsak, bu dinsel bakışın anlam taşıyan yapısı nedir? Max Brod’un inanıyor gözüktüğü, umut ve iman dolu, pozitif bir Mesihçilik midir bu? Brod, dostunun “pozitif” bir imgesini ne pahasına olursa olsun inşa etme teşebbüsüne rağmen, onun büyük roman ve eskizlerinin negatifliğin egemenliği altında olduğunu kabullenmek zorunda kalır: yine de bunu “uydurma dehasına” ve “son derece korkutucu hayalgücüne” atfederek bundan kurtulmaya çalışır…
Kafka’nın yazılarının Mesihçi boyutu Gershom Scholem ve Walter Benjamin arasında 1934-1935 yıllarındaki mektuplaşmaların odak noktasıdır. Bu mektuplaşmaları yorumlayan Scholem daha ilerde, dostu üzerine bir denemede şunu yazacaktır: “Benjamin Kafka’nın dünyasında Yahudi kategorilerinin negatif biçimde tersine döndüğünü (negativen Umschlag) görür. Olumlu doktrin yoktur. Tek varlığını sürdüren şey […] henüz formüle edilemeyecek olan dar anlamda ütopik bir vaattir… Benjamin Kafka’da pozitif Vahiy anlamını yitirmiş olan ama yoğunluğundan hiçbir şey kaybetmemiş bir Museviliğin theologia negativa’sının bulunduğunu biliyordu.”
Bence theologia negativa kavramı, Kafka’nın romanlarında mevcut din sorunsalının kendine özgü biçimini en uygun şekilde tek açıklayabilen şeydir. Mesihçi kefaret –ve de, görmüş olduğumuz gibi, liberter ütopya– Kafka’da içi boş bir halde belirir, mevcut dünyanın siyah konturu tarafından satır arasında çiziktirilmiştir. Başka deyişle, Kafka’nın yazıları saçmalığa, otoriter adaletsizliğe ve yalana teslim edilmiş bir dünyayı, mesihçi kefaretin ancak negatif olarak, radikal yoklukla kendini gösterdiği özgürlüksüz bir dünyayı tasvir etmektedir. Adorno’un gayet iyi belirttiği gibi, Kafka’da, “toplumun bireyin bedenine (einbrennt) kaydettiği yaralar birey tarafından toplumsal yalanın rakamları olarak, hakikatin negatifi olarak okunur.” Yalnız hiçbir pozitif mesaj olmamakla kalmaz, geleceğe dair Mesihçi vaat de, çağdaş dünyayı cehennemi olarak tahayyül etme (ve reddetme) tarzında, belki de bu dini tarzda zımnen mevcuttur. Kafka’nın “teoloji”si –bu terimi eğer kullanabilirsek– demek ki belirgin bir anlamda negatiftir: onun konusu dünyada Tanrı’nın var olmaması ve insanların kefaret yoluyla kurtulamamasıdır. Bu zıt durum, bu negatif Gegenstück [denklik], romanlarda olduğu kadar aforizmaları oluşturan paradokslarda da görülür.
Theologia negativa’ya, yani Kafka’nın negatif Mesihçiliğine politik alanda denk düşen şey bir tür utopia negativa’dır. İkisi arasında çarpıcı bir yapısal benzerlik vardır: Her iki durumda da, kurulu dünyanın pozitif tersi (liberter ütopya ya da Mesihçi kefaret) kökten namevcuttur ve insanların yaşamını düşkün ya da anlamdan yoksun olarak tanımlayan şey tam da bu namevcut olma halidir. Lanetli bir çağın dinsel işareti olan kefaret yokluğuna, bürokratik keyfiyetin boğucu evreni içinde özgürlük yokluğu denk düşer. İki “negatif” konfigürasyon arasındaki seçmeli yakınlık, burada, romanların anlamlı yapısını şekillendiren mahrem bir ortaklığa varır: Bireyin (“bir köpek gibi”) ezilmesi ya da özgürlüğün kesin olarak inkârı, tam da dünyanın kefaretle kurtulamamasına işaret eder –tıpkı, tersine, bireyin sınırsız (dinsel) özgürlüğünün mesihin gelişinin habercisi olması gibi.
Negatif teoloji ile negatif ütopya arasındaki seçmeli yakınlık, muhtemelen, Kafka’nın yazılarının muammalı ve tekil manevi niteliğinin temel bileşenlerinden biridir.
Bu liberter maneviyatı Vor dem Geselt (Kanun Önünde) meselindeki kadar yoğun biçimde bir araya getiren pek az metin vardır. Söz konusu edilen, Kafka’nın en ünlü ve sağlığında yayımladığı ender metinlerden biridir. Dava’nın bu bölümü onun gözde yazılarından biriydi ve nişanlısı Felice’ye bunu okumaktan hoşlanırdı. Günlük’ünde bunu bir “efsane” olarak belirtir, ancak romanda yalnızca bir “hikâye” olarak adlandırır. Ama not defterlerine ve Günlük’üne ışıl ışıl mücevherler gibi dağılmış olan bu tür kısa ve paradoksal yükü fazla metinlerden söz ederken sık sık kullandığı mesel (Gleichniss) terimi belki de en uygunudur.
Bu metnin –Kafka’nın sağlığında yayımlanmış olan Dava’nın iki bölümünden biri– yazarı tarafından Prag’daki Bar Kochba çevresinin dergisi Selbstwehr’e (Özsavunma) gönderilmiş olması bir tesadüf değildir. Dergi de bu yazıyı 1915’te yayımladı: bu yayın organının Siyonist doktrinini ille de paylaşması gerekmese de, Kafka, derginin kendi kaderini belirleme idealine ilgisiz değildi.
Çokanlamlı ve muammalı bu yazı, Kafka’nın maneviyatının en özlü kısmını birkaç paragraf içinde yoğunlaştırmış gibidir: yalnızca Dava’nın kendisine değil, Praglı yazarın bütün eserlerine de güçlü bir ışık tutmaktadır. Bu paradoksal bir metindir; hem yumuşak hem acımasız, hem basit hem son derece karmaşık, hem şeffaf hem geçirimsiz, hem aydınlık hem karanlık. Kafka’nın sanatını tüm gücü içinde sunan bu metnin yaklaşık bir yüzyıldır birkaç kuşak okur ve eleştirmene sürekli musallat olması şaşırtıcı değildir.
Josef K.’nın katedral ziyareti sırasında bir rahibin anlattığı meselin kapsamı bilinmektedir: Bir taşralı Kanuna erişmek ister; ama Kanunun kapılarının bekçisi girmesine izin verilemeyeceğini ona açıklar. O, bekçilerin yalnızca birincisidir, diğerleri, içerde bulunanlar, çok daha güçlüdür. Adam boş yere izin koparmayı bekler. Bir taburenin üzerine oturarak yıllarca bekler ve olduğu yerde yaşlanır. Tam öleceği sırada son bir soru sorar: “Bunca yıl benden başka kimse içeri girmeyi nasıl oluyor da talep etmedi?” Bekçi cevabı kulağına fısıldar: “Girme iznini başka kimse alamazdı, çünkü bu giriş yalnızca senin için yapılmıştı. Artık ben gidiyorum, kapatıyorum.”
“Kanonik”, neredeyse kutsal kitapvari belge niteliğiyle bu efsane, yorumlara, deşifre etme çabalarına, açıklama ve karşı-açıklamalara, aşırı yorumlara, disputationes’e ve ihtilaflara yol açar. Kafka’nın kendisi, anlatının anlamı üzerine Josef K. ile rahip arasında teolojik ve hermenötik uzun bir tartışmanın meselini bize sunarak bu egzersize seve seve kalkışır –hiçbir sonuca varmayan ve tüm soruları ertelenmiş bırakan tartışma. Josef K. adamın bekçi tarafından aldatıldığına ister istemez inanırken, rahip ona ruhbanların klasik argümanıyla cevap verir: Bekçinin haysiyetinden kuşku duymak, “kanundan kuşkulanmak olur.” Bekçinin otoritesi hakikatten çok daha üstündür: “Her şeyin doğru olduğuna inanmak zorunda değiliz, bunu gerekli görmek yeter.” Bu övücü akıl yürütme Josef K. tarafından kendiliğinden reddedilir. K. bunu, son derece güçlü bir ifadeyle, evrensel bir düşkünlüğün işareti olarak tanımlar: “Üzücü görüş… Yalanı evrensel düzen haline getirmektir bu (die Lüge wird zur Weltordnung gemacht).”
Bu meselin anlamı nedir? Bunun anlamını aydınlatmaktan umudunu yitiren kimi okurlar şaşkınlıklarını gizlemezler. Bu umutsuzluğu kimse Jacques Derrida kadar yetenekli ve zarif ifade edememiştir. Derrida, “Önyargılar” başlıklı 1982 tarihli parlak bir konferansta bunu dile getirmiştir. Filozof, Kant’a, Freud ve Heidegger’e –boş yere– göndermeler yaptıktan sonra şunu itiraf eder: “Şerh düşme riskini göze aldım, yorum üstüne yorum yaptım, sorular sorup sorulardan kaçındım, genel geçer çözümlemeleri bir yana bıraktım” ve sonuçta, “muammaları el değmeden” bıraktım. Dokunulmadan bırakılan alanlardan ikisi bana oldukça ilginç gelmektedir. İşte bunlardan ilki: “Konumu gereği taşralı adam kanunu tanımaz, kanun her zaman için sitenin, şehirlerin ve kurumların kanunudur, korunan kurumlar, çitler ve sınırlar, kapılarla kapanmış uzamlar.” Engeller ve çitler –Latince canceli; Almanca Kanzleai sözcüğü de buradan türemiştir– dinsel anlam taşımaz ve insanların inşa ettiği engeller olarak demistifiye edilmiştir.
İkincisi de taşralı adamın tutumuyla ilgilidir: “İnsan, kanuna olmasa da mekânlara nüfuz etmenin doğal ya da fiziksel özgürlüğüne sahiptir ve […] şunu iyi saptamak gerekir, o içeri girmeyi kendi kendine yasaklar.” Kanun “insanın kendi kendini ‘özgürce’ belirlemesine izin verir, oysa ki kanuna nüfuz etmeyi kendi kendine yasaklama şeklindeki bu özgürlük kendi kendini ortadan kaldırır.” Bence Derrida burada efsanenin temel noktasına isabet etmektedir. Bir süre sonra ise bundan vazgeçerek şu sonuca varır (ama bu gerçekten bir çözüm müdür?): “Metnin okunamazlığı; tabii bundan anlaşılması gereken şey, onun asıl anlamına, kıskançça yedekte tuttuğu, belki de dayanıksız içeriğe erişmedeki imkânsızlığımızdır.” Başka deyişle: “Bizler, açık seçik hiçbir şey söylemeyen, anlatının kendisi dışında tanımlanabilir hiçbir içerik sunmayan bu metinle karşı karşıyayız; yine de ölüme varana dek bitmeyen bir farklılık kesinlikle dokunulmazlığını korur. Dokunulmaz: Bundan benim anladığım şey, temas edilemez olmak, ele avuca sığmaz ve sonuçta kavranılmaz, anlaşılmaz olmaktır.”
Yorumcuların çoğu böyle bir geçirimsizlik protokolu’yla yetinmeyi reddederler ve her şeye rağmen, işi az çok şansa bırakarak, meselin hakikat yükü’nü bulmaya çalışırlar. Bu okumaların bazıları bence yanlış anlamadan kaynaklanmaktadır: Bunların tek yaptığı işin özüne teğet geçmektir. Özellikle Max Brod’un durumu budur. O, meselin lafzını ve özünü Yakup’un kitabıyla karşılaştırmaktadır: “Tanrı’nın iradesi bizim gözümüzde mantıkdışı, daha doğrusu bizim insan mantığımıza grotesk anlamda karşıt bir yan edinir. […] Yakup’un kitabında Tanrı, aynı şekilde, insana saçma ve adaletsiz gelen edimlere girişir. Ama bu insan gözü için yalnızca görünümde böyledir ve nihai sonuç, Yakup’ta olduğu gibi Kafka’da da, insanın yararlandığı ölçülerin, Mutlağın dünyasındaki ölçümlerle aynı olmadığıdır.” Brod’a göre, yalnızca mesele değil iki büyük romana da –Dava ve Şato– uygulanan oldukça naif bu yorumun yarattığı sıkıntı, Kafka’nın yazılarında bu “nihai çözüm”ü belirten hiçbir şeyin olmamasıdır.
Aynı kuşkuculuk Hartmut Binder’in okumasına da uygulanabilir. O, iki yüz sayfalık oldukça âlimce yorumdan sonra, meselin, Kafka’nın ailesiyle ya da nişanlısı Felicie’yle yaşadığı tarzdaki bazı insan ilişkilerinde (Beziehungsfallen) görülen açmazı ya da double bind’i şekillendiren bir tür alegori olduğu sonucuna varmaktadır. Nihayet, kitabı genellikle ilginç yaklaşımlarla dolu olan Guiliano Baioni de, romanda meselin işlevinin “son derece estetik” olduğunu yazarak yanlış bir yol tutmaktadır: Mesel “biçimsel sanların mükemmelliği”ni, daha doğrusu “kaosun keyfiliği karşısında biçimin zorunluluğu”nu temsil etmektedir. Bu tür yorumlamalarda kaybolan şey, metnin eleştirel, politik-dinsel ve derinlemesine yıkıcı boyutudur.
Bu yazıyı, Kafka’nın tinselliği, etik-toplumsal inançları ve özellikle liberter esinli anti-otoritarizminden oluşan daha geniş bir çerçeveye yerleştirmeden anlayamayız. Bu anti-otoritarizm –politik bir tercih olmaktansa varoluşsal bir tutum, sitz im Leben– nasıl olup da dinsel alana tercüme edilmeyebilir? Bu anti-otoritarizm tanrısallığı temsil ettiğini iddia eden ve onun adına dogmalar, doktrinler, yasaklamalar dayatan her iktidar karşısında bir red biçimini alır. Sorgulanan şey, tanrısal otorite –tabii eğer böyle bir şey varsa– olmadığı gibi, dinsel kurumların, ruhbanın ve diğer kanun bekçilerinin otoritesi de değildir. Kafka’nın dini –bu deyimi kullanabileceğimiz ölçüde–, heterodoks Yahudi esinli, terimin en güçlü ve en mutlak anlamında bir tür özgürlük dini (bu terim dostu Felix Weltsch’e aittir) olabilir.
Bu tinselliğin kaynaklarını –araştırmacıların sıklıkla zikrettikleri irfan ya da Kabala gibi– uzak ve esrarengiz ezoterik doktrinlerde değil, Praglı kimi Yahudi dostlarının yazılarında aramak gerekir: Hugo Bergmann ve Felix Weltsch.
Kafka’nın çocukluk arkadaşı ve aynı lisenin öğrencisi olan Hugo Bergmann 1913 yılında Prag’da çıkan derleme kitap Vom Judentum’da (kütüphanesinde yer aldığına göre Kafka tarafından bilinmektedir), “Adın Kutsanması” (Kiddush Hashem) adlı bir deneme yayımlar. Bergmann’a göre, Yahudilikte insan varlığını nesneler dünyasından ayırt eden şey, özellikle özgürlüktür, özgür karardır, koşullandırmaların ağından kurtulma, kısıtlamaları reddetme kapasitedir. Yahudi anlayışı açısından insan varlığı hem yaratıdır hem yaratan. Bir şey gibi dış bir güç tarafından harekete geçirilmesi gerektiğinde yalnızca yaratıdır; yabancı zorunlulukların zincirinden kurtularak etik eyleme özgürce yükseldiğinde ise yaratıcıdır. “Ahlaki varlık olarak insan varlığı kendi kendinin yaratıcısıdır (Selbstschöpfer), diye bize açıkça öğretir Talmud (Sanhedrin 99b). Ve işte –Zohar’ın dilinden (I, 9b, 10a)– insan varlığının amacı: Bir sarnıç, yabancı suyu içinde tutan basit bir kap değil, kendi suyunu fışkırtan kaynak olmak.”
Kafka’nın Hugo Bergmann karşısında, dostluk, saygı ve eleştirel mesafe karışımı içindeki tavrı muğlaklıktan uzak değildir. Günlük’ün 17 aralık 1916 tarihli ilginç bir notu, dostunun “Musa ve Şimdiki Zaman” temalı bir konferansına gönderme yapmaktadır. Muhtemelen daha ilerde biraz farklı bir başlıkla yayımlanacak metin budur: “Pessah ve Çağımızın İnsanları.” Bergmann burada Yahudilere “Özgürlüğün ve Eylemin İncil’i”ni getirmiş olan Musa’ya saygısını, günümüzde “koşullandırmaların, uzlaşmaların ve hakikat-olmayan şeylerin kölesi olmuş” Yahudileri daha iyi eleştirmek için belirtir. Sonuç, soru biçimindedir: “Çağımızın zincirlerinden kendimizi kurtarmayı başarabilecek miyiz?” Kafka öncelikle dostunu överken, onun sözlerinin yol açtığı “saf izlenim”i belirtir. Ama hemen ardından ondan ayrılır: “Benim bu görüşle hiç alakam yoktur.” Bütün konferansın esinlediği Siyonizm midir kastettiği, yoksa çağdaş Yahudilere yönelik eleştirisi mi? Buna karar verilemez… Bir sonraki cümleye gelince, yine uygun bir tutum ileri sürüyor gibidir: “Gerçek ve korkunç yollar özgürlük ile kölelik arasında kesişir, bir sonraki parkur için rehber yoktur, geride kalmış yol ise anında yok olmuştur.” Bence bu yorum Bergmann’ın konferansının bir özetinden ziyade, bu konferanstan yola çıkan Kafka’ya özgü bir açıklamadır. Her koşulda, bir anlamda her ikisi için de ortak olan bu “özgürlük dini”nden yola çıktığı tartışmasızdır.
1912’den bu yana Kafka’nın en yakın dostlarından biri olan Felix Weltsch’e gelince, onun 1920 tarihli Gnade und Freiheit (“Lütuf ve Özgürlük”) adlı kitabında Yahudiliğin, özgür iradenin dünyaya müdahalesinin metafizik, hatta “büyülü” olasılığını düzenleyen “özgürlük dini” olarak yüceltildiği görülür. Felix Weltsch’e göre, İbrani geleneğinde bir “lütuf dini” de vardır, ama Kabala’da da Hasidilik’te de baskın çıkan “özgürlük dini”dir ve bunun uzantıları Alman düşüncesinde (Schelling, Fichte) olduğu kadar çağdaş Yahudilikte de (Buber) görülür. Lütfa iman dinginciliğe götürürken, özgürlüğe iman da eylemciliğe ve özgür eylem etiğine götürür ve bu eyleme, yenilgisinden ya da başarısından bağımsız olarak, mevcut haliyle değer verilir. Kafka, dostuna yazdığı bir mektupta, bu kitaba ve özellikle “Schöpferische Freiheit als religiöses Prinzip” (“Dinsel İlke Olarak Yaratıcı Özgürlük”) adlı son bölümüne duyduğu büyük ilgiyi belirtmişti. Felix Weltsch’in iradeciliğine olan sempatisi Günlük’ün kimi bölümlerinde de kendini belli ediyordu. Örneğin 16 Aralık 1916 tarihli notta dostunun kendine güvenini över ve felsefesini şöyle özetler: “İmkânsızı istemek gerek.”
Kafka’nın dostlarının tüm fikirleriyle ille de hemfikir olması gerekmediği ve Kafka’nın kendi tinselliğinin herhangi bir “etki”yle açıklanamayacağı aşikârdır. Yine de, bir yanda Hugo Bergmann ile Felix Weltsch’in çalışmaları ve diğer yandan Kafka’nın dinsel kapsamlı kimi metinleri arasında belli bir yakınlık, “ailevi bir hava” vardır.
Max Brod örneği farklıdır, çünkü o çok daha mütereddit ve eklektiktir. Öncelikle Schopenhauerci tarzda katı bir determinizmin yandaşı olarak, Bergmann ile Weltsch’in ortak etkisi altında, özgürlük dinine katılmıştır. Bunun en başarılı edebi ifadesi Tycho Brahes Weg zu Gott (Tycho Brahé Tanrı’ya Gider) adlı 1915 tarihli romanıdır. Otobiyografik esinli bu eser, insan varlığının özgür karar yeteneğini yüceltmektedir. Kitap yazarı tarafından Kafka’ya ithaf edilmiştir. Bununla birlikte, birkaç yıl sonra, kişisel bir krizin ardından, Max Brod, Tanrı’nın kendisinin de insan eylemine bağlı olduğu fikri üzerinde temellenen bu aktivist din anlayışından uzaklaşarak, Heidentum, Christentum, Judentum’da (1920) tanrısal lütuf (Gnade) ve insanın güçsüzlüğü teolojisinin savunucusu olur. Kafka dostunun ilk kitabını ne kadar sevmişse, ikincisi karşısında da o ölçüde çekinceleri vardır. Max Brod’a yazdığı 7 Ağustos 1920 tarihli bir mektupta, paganlığa dair –haksız olduğunu düşündüğü– sunumu eleştirir: Yunanların dinsel evreni “Yahudi Kanunundan daha az derindi ama belki de daha demokratik (ne şef vardı ne de din kurucuları), belki de daha özgürdü (özgürlüğü kısıtlıyordu, ama rasgele bir şey yüzünden değil)…” Bu bölümde bana önemli gelen şey, Yunan pagancılığının –az çok provokatif bir tarzda– övülmesinden çok, şefin ve otoritelerin olmadığı özgür ve “demokratik” bir dinin idealleştirilmiş görünümüdür.
Kafka’nın edebiyatla ilişkisi de bu “özgürlük İncil’i”ne bulanmıştır. Mesleki ve ailevi yaşamı ile edebi yaratı arasındaki karşıtlık –Günlük’ü boyunca yakasını hiç bırakmayan bir şikayet gibi tekrar tekrar gelen bu sürekli parçalanma– genellikle kölelik ile özgürlük arasındaki bir antagonizma olarak sunulmuştur: “(Hayatımın geri kalanı tarafından bile olsa kölelik durumunda tutulan) edebi yaratının aşağı ıstıraplarından belki de beni beklemekte olan daha yüksek özgürlüğe geçmek istesem de buna erişmeye hakkım olmadığını biliyorum.”
Kafkaesk “özgürlük dini” ve dinsel otorite eleştirisi en saf ifadesini Kanun Önünde adlı allak bullak edici meselde bulur. Bu esrarengiz ve büyüleyici metnin yüzyıl boyunca yol açtığı sayısız ekolden yorumlama arasında bana en akla yatkın geleni, Kanun bekçisini, –Yakup gibi taşralı adam da kendisini onun karşısında eli kolu bağlı bulur– akıl sır ermez tanrısal adaletin temsilcisi olarak değil, Josef K.’nın sözünü ettiği yalan üzerinde temellenen bu Weltordnung olarak gören yorumdur. Bu yöndeki ilk yorumcu her daim dostu olan Felix Weltsch’den başkası değildir. Weltsch, özgürlük felsefesine sadık kalarak, 1927 yılında yayımladığı bir makalede şunu yazar: Taşralı Adam başarısız kaldı çünkü iznin olmadığı bu kapıdan geçerek Kanuna götüren yolu tutmak istemedi.
Başka deyişle, taşralı adam gözünün korkutulmasına ses çıkarmadı: onun içeri girmesini engelleyen şey güç değil, korkudur, kendine güven yokluğudur, otoriteye sahte itaattir, boyun eğmiş pasifliktir. Eğer kaybetmişse, “kendi kişisel kanununu, tiranlığı bekçinin kişiliğinde temsil bulan kolektif tabuların üzerine çıkarmaya cesaret edemediği içindir.” Bazı açılardan, kapı bekçisi aşırı-güçlü bir baba imgesidir ve oğlun kendi bağımsız yaşamına girmesini engeller. İnsanın Kanuna ve yaşama doğru engeli aşamamasındaki derin neden, korku, tereddüt ve cesaret yokluğudur. Girme hakkı için yalvaran kişinin kaygısı –Angst–, kapıcıya yolu kesme gücünü özellikle veren şeydir.
Dinsel otoriteye gelince, rahip –aslında mahkûmların din adamı– yanıltıcı teolojik söylemiyle, bekçinin konumunu “doğru değil ama zorunlu” olarak haklı göstermeye çalışır ve onun argümantasyonu, Hannah Arendt’e göre, “bürokratlar son tahlilde zorunluluğun görevlileri olduklarından, bürokratların kendi için zorunluluğa inanç şeklindeki içsel inançlarını ve gizli teolojilerini” temsil eder. Rahibin gönderme yaptığı “zorunluluk” Kanunun zorunluluğu değil, hakikate erişmeyi engelleyen çürümüş ve düşkün dünyanın kanunlarının zorunluluğudur. Bu yorum, bence, Kafka’nın bütün eserlerini –deyim yerindeyse, içerden– aydınlatan anti-otoriter duyarlılıkla uyum içinde olan tek yorumdur.
Üslubu ve ruhu bakımından Kanun Önünde genellikle Talmudi metinlerle, midrashim’lerle (şerh), haaagdoth’larla (anlatılar), hatta Hasidi masallarıyla karşılaştırılmıştır. Martin Buber’in 1906 tarihli Die Geschichten des Rabbi Nachman’ında (Haham Nachman’ın Hikâyeleri) aktardığı ve “Haham ve Biricik Oğlu” başlıklı Bratzlevli Nachman’ın Hassidi efsanelerinden biriyle arasındaki benzerlik üzerinde birçok yorumcu ısrarla durmuştur. Bu bir hahamın hikâyesidir. Çok yetkin bir genç olan hahamın oğlu, köylerinden birkaç gün uzaklıkta oturan bir zaddik’i ziyaret edebilmek için yanıp tutuşmaktadır. Hassidiliğin yeminli düşmanı olan baba bu yolculuğa karşı çıkar ve her türlü argüman ve engeli önüne sererek, oğlunun yolculuğa çıkmasını önlemeye çalışır. Sonuçta, arzusunu gerçekleştirmekten umudunu kesen oğul ölür ve vicdan azabı ve üzüntü içindeki baba baş zaddik’e doğru yolculuğa çıkar. Kuşkusuz ki Kafka’nın, kendi kuşağından Alman kültürlü Yahudi entelektüellerinin çoğu gibi, Buber’in kitabını okuduğunu varsayabiliriz, ama bence bu efsane ile Kanun Önünde meseli arasında, bir kişinin hedefine ulaşmasını, ölümüne dek engelleyen maniler şeklindeki fazlasıyla genel geçer biçimsel bir yandan başka, öze dair en ufak bir benzerlik bulmak mümkün değildir.
Buna karşılık, Kafka’nın efsanesi ile Musa’nın Sinai Dağı’nda kalışı sırasında göğe yükselişi üzerine Midrash’ın bir anlatısı –Pesikta Rabbati– arasındaki –yakın dönemde bir Alman araştırmacının ortaya koyduğu– şaşırtıcı benzerlikten etkilenmemek mümkün değildir. Göğün kapılarına varan Musa, yolunun bir bekçi melek tarafından kesildiğini görür. Kemuel adlı bu melek onun Yüce Tanrı’nın huzuruna çıkmasını yasaklar. Peygamber hiç tereddüt etmeden bekçi meleği öldürür ve gökteki yoluna devam eder. Bir süre sonra ikinci bir melekle, ardından üçüncü bir bekçi melekle karşılaşır. Her ikisi de ilkinden çok daha güçlüdür: ikincisi ilkinden altı yüz kere daha büyüktür, ama üçüncüsüne yaklaşmaya cesaret edemez, çünkü ateşi onu yakar. Bu, Kafka’nın metninde bekçinin savını neredeyse harfiyen hatırlatmaktadır: “Üçüncü bekçi benden bile çok güçlü, görmeye dayanamıyorum.” Midrash’ta Musa sonunda Her Şeye Kadir Tanrı’nın huzuruna çıkabilir, bekçi meleklerin tehlikelerini aşmasına o yardım eder. İlginç olan şey, eğer iki anlatı karşılaştırılırsa, hem benzerlik –Kafka’nın bu Midrash’ı bildiğine dair hiçbir kanıt olmasa da– hem de farklılık bulunmasıdır: Taşralı Adamın tersine, İbrani peygamberi eşikteki bekçinin cesaretini kırmasına izin vermemiştir ve cesurca bir eylem sayesinde Kanuna giden yolu açmıştır.
Kafka, geleneksel yasakları aşarak kendi yollarında gitme cesaretini göstermiş kişilere olan hayranlığını asla gizlemedi. E. Minze’ye yazdığı ve Kasım 1920 tarihli bir mektupta 1915 efsanesinin bir yorumuna benzeyen bir bölüm bulunur: Yazar, kız arkadaşına Lily Braun’un Bir Sosyalistin Anıları’nı okumasını tavsiye eder. Hayranlık uyandıran bu kadın “sınıfının ahlakından çok çekmiştir (böyle bir ahlak her koşulda yalancıdır, bilincin karanlığı yine de bunun ötesinde başlar), ama savaşçı bir melek gibi mücadele ederek kendi yolunu açmıştır.” Taşralı adam, Kanunun korkunç bekçi meleklerinin tehdidi karşısında yılarak dünyanın yalancı düzenine boyun eğerken, sosyalist kadın kendi sınıfının (burjuvazi) yalancı ahlakını reddeder ve “savaşçı bir melek gibi mücadele ederek” ileri gitmeye cesaret gösterir.
1914-1915’te, Dava’yı (ve dolayısıyla Kanun Önünde meselini yazarken) Kafka Lily Braun’un kitabını keşfeder; nişanlısı Felice Bauer’e bir nüshasını gönderir (Nisan 1915). Bir süre sonra da birçok dostuna gönderir: “Anılar’ı kısa süre önce Max’a [Brod] verdim, hemen sonra da Ottla’ya verdim, sağa sola verip duruyorum. Bildiğim kadarıyla tarihte bize en yakın, üstelik de bizim için en somut olduğu kadar en canlı cesaret kaynağı o.” Böyle bir coşkunun nedeni nedir? Birçok açıdan bu sosyalist kadının fikirleri Praglı yazarın “özgürlük dini”ne yakındır: “Dinimin kilisesini yavaş yavaş, taş üstüne taşı çabayla yığarak inşa ediyorum. Eserimin tamamlandığını gördükçe bir mutluluk duygusu beni ele geçiriyor ve benim olmayan herhangi bir inancın bana dayatılmasını kabul etmeme yönünde kesin kararımı aldım.”
Shelley’in “Korkma! Tahakküme ve yalana karşı savaşı sürdür!” ve Nietzsche’nin “Kendi kendine boyun eğ!” öğütlerini dinleyen Lily Braun, “boyun eğme, aşağılanma, kadere teslimiyet ve üsttekilere itaat adına kendine itaat etmeme”yi mahkûm eder. Elbette ki bu Anılar’ın Kafka üzerinde herhangi bir “etki”si olduğunu ileri sürecek değilim. Yalnızca, Kafka’nın kitaba yönelik açıkça belirtilen ve belirgin ilgisi, özgür ruhlu ve baş eğmez bu kadının ifade ettiği duygularla ortaklığa ve bunlara yönelik sempatiye kanıttır. Bu sempati, 1915 meselinin metnini beklenmedik bir ışıkla aydınlatır.
Kanun bekçileri karşısında çekinme/itaatsizlik ikilemi bir başka meselde kendini gösterir. “Kanunlar Üzerine” adlı bu meselde, kanunların sırlarını saklı tutan ve kendilerini kanunların üzerinde gören küçük bir grup soylunun tahakkümü altında bir halk söz konusudur. Çözüm hem paradoksal hem de ironiktir: “Bir parti hem Kanunlara inancı hem soyluluğu reddeder, bu parti ardında derhal tüm halkı bulur, ama bu parti var olamaz ve bunun tek nedeni de kimsenin soyluluğu reddetmeye cesaret edememesidir!”
Taşralı adam ile Dava’nın kahramanı Josef K. arasında bir paralellik kurmak ilginç olacaktır. Josef K. taşralı adam kadar pasif değildir, ama hikâyedeki iki önemli anda o da yılar. Önce, romanın başında, kendisini tutuklamaya geldiklerinde, “bütün bu hikâyenin en basit çözümü”nün bekçilerle alay etmek, “yan odanın kapısını, hatta bekleme odasının kapısını” açmak ve böylece özgürlüğe kavuşmak olduğunu sezdiğinde. Müfettişlerin tepkisinden çekinerek sonunda boyun eğer, “olayların doğal akışının ister istemez getireceği çözümün kesinliğini tercih eder.” Oysa “olayların doğal akışı”nın bu zorunlu sonucunu biz biliyoruz: Hukuk prosedürünün labirentlerinde dolaşmanın sonunda Josef K. infaz edilir. Tevekkülün ikinci ve sonuncu ânı budur: Görmüş olduğumuz gibi, cellatlarına direnmek yerine, onların iğrenç işlerine “hatır sayarak” teslim olur ve sonunda “bir köpek gibi” ölür. Efsanedeki taşralı adam özellikle bir köpek gibi tanımlanmış değildir, ama onun tavrının değersizleştirilmesi bu imgeyi büyük ölçüde esinlemektedir: konuşmaz homurdanır; bekçiye değil, kürk yakasındaki pirelere hitap eder.
Kanun kapılarının bekçisi, tıpkı Dava’nın yargıçları, Şato’nun memurları ya da “ceza sömürgesinde”deki komutanlar gibi, Kafka’nın gözünde, tanrısallığı (hizmetkârlarını, melekleri, habercileri, vs.) asla temsil etmezler. Onlar özellikle özgürlüksüz dünyanın, kefaretsizliğin dünyasının, Tanrı’nın elini eteğini çektiği boğucu dünyanın temsilcileridir. Onların keyfi, aşağılık ve adaletsiz otoriteleri karşısında tek kurtuluş yolu, boyun eğmeyi reddederek ve yasak engelleri aşarak kişinin kendi bireysel kanununu izlemesi olur. Ancak bu şekilde, ışığını kapının gizlediği Tanrısal Kanuna erişilebilir.
Günlük’ün birçok bölümüne göre, Kafka için bir eşiği aşmak ya da “kapıyı zorlama” edimi, bireyin ve özgürlüğünün kendi kendini onaylamasının bir tür alegorisidir. 1911 tarihli anlatının bir parçasına göre, “eşiği saf saf aşmak” bir tür kesin buyruktur: “İnsan kendi açından ve dünya açısından gerektiğinde ancak böyle davranabilir.” Yazarın birinci tekil şahıstan konuştuğu bir başka bölümde (6.11.1913), “bütün kapılar”dan geçiş, cesaretin ve kendine güvenin eşanlamlısıdır: “bu ani güven bana nereden geliyor? Daha sürer mi? Bütün bu kapılardan, boynumu bükmeden girip çıkabilecek miyim?” Son olarak, 1915 tarihli bir notta ise, pasif tavır olan “sakince yatarak durmak”, aktif tavır olan “dünyanın kapısını zorlama”nın karşıtıdır.
Mesihin gelişi Kafka’ya göre bu bireyci iman anlayışına, bu “özgürlük dini”ne doğrudan bağlı gözükmektedir. Tuhaf bir aforizmada (30 Kasım 1917 tarihlidir) şunu yazar: “Çığrından en fazla çıkmış bireyciliğin iman içinde mümkün olacağı an (der zügelloseste Individualismus des Glaeubens), ne bu olasılığı yok edecek birinin ne de bu yok edişe hoşgörü gösterecek birinin olacağı an, yani mezarlar açıldığında Mesih gelecektir.” Bu şaşırtıcı dinsel anarşizm –Gershom Scholem’in pek sevdiği bu kavramı kullanalım– bir başka Mesihçi notta da kendini gösterir (4 Aralık 1917): “Mesih artık ona gerek duyulmadığında gelecek, varışından bir gün sonra gelecek, sonuncu değil, en sonuncu gün gelecek.”
İki aforizma ilişkilendirildiğinde şu hipotez ifade edilebilir: Kafka’ya göre Mesihçi kefaret insanların, kendi iç kanunlarına uygun olarak, dışsal kısıtlama ve otoriteleri yıktıkları an, onların kendi eseri olacaktır; Mesihin gelişi yalnızca insani bir öz-kefaretin dinsel mükafatı olacaktır –ya da en azından bu, Mesihçi mutlak özgürlük çağının hazırlığı, önkoşulu olacaktır. Yahudi Ortodoksluğundan elbette çok uzak olan bu tutum, Buber’in, Benjamin’in ya da Rosenzweig’ın insan özgürleşmesi ile Mesihçi kefaret arasındaki diyalektik üzerine tavırlarıyla ilişkisiz değildir.
Örneğin Martin Buber’e göre, “formüle edilmemiş, dogmatik olmayan, ama her doktrin ve kâhinliğin arka planı ve bağlantısı olan merkezi Yahudi teologumen’i, dünyanın kefaret yoluyla kurtuluşu işine insan eyleminin katılımına duyulan inançtır.” Gelecek kuşaklara “işbirliği gücü” verilmiştir, etkin bir Mesihçi güç (messianische Kraft) verilmiştir. Franz Rosenzweig’e gelince, Kefaret Yıldızı adlı kitabında, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik arzusundan esinlenen insanlığın “büyük kurtuluş eserleri”nin Tanrı krallığının gelişinin “zorunlu koşulu”nu oluşturduğu olgusu üzerinde durur.
Kanun Önünde meselinde paradoksal ama çarpıcı biçimde ifade bulduğu haliyle Kafka’nın tinselliğini anlamak için, bunu aynı zamanda Orta Avrupa Yahudiliğinin “gelenek kirizi” içine yerleştirmek gerekir. Dar anlamda “sekülerleşme”den ziyade bence dinin etik içselleştirilmesinden söz etmek gerekir. Max Weber’in dünyanın dinsel red biçimlerini incelemesinde belirttiği gibi, “din bir ‘inanç etiği’ anlamında ne kadar sistematikleştirilir ve içselleştirilirse, dünyanın gerçekleriyle arasındaki gerilim o ölçüde derinleşir.” Tersine, din ritüel ve meşruiyetçi kaldığı müddetçe bu gerilim daha az kendini gösterir.
Kafka’da –Kanundan ve ritüelden uzak ama Yahudi din kültürüne bulanmış başka birçok Orta Avrupa Yahudi entelektüelinde olduğu gibi– bir “inanç etiği” adına (burada ise mutlak özgürlük adına) dünyanın reddi, içselleşmiş bir dinsel duyarlılığın aldığı biçimdir. Michael Löwy Franz Kafka: Boyun Eğmeyen Hayalperest

https://www.cafrande.org/boyun-egmeyen-hayalperest-kafka-inancli-biri-miydi-michael-lowy/
submitted by karanotlar to u/karanotlar [link] [comments]

[Devam | Part-II] Dünden bugüne Covid-19

[Devam | Part-II] Dünden bugüne Covid-19
Bu post "Dünden bugüne Covid-19" listesinin devamıdır.
Listeye başlamadan önce ufak bir hatırlatma:
Pandemi sürecinde hayatını kaybeden sağlık çalışanlarını anmak için anıt sayaç siyahkurdele kuruldu.
Pandemi başından beri meslek hastalığı olarak kabul edilmeyen Covid-19'un, meslek hastalığı olarak kabul edilmesi için siz de imza verebilirsiniz.
Covid-19 geçirmiş kişiler isterse immun plazma bağışı yapabilirler.
Herkese iyi günler! Bu listede pandemi süresince hepimizin başından geçen olayları haber sitelerinden, Youtube, Twitter veya Ekşi Sözlük'ten linklerle sıralamaya çalıştım. Linklerini vermiş olduğum hiç bir görsel veya video bana ait değildir. Eksikler olabilir fakat belirtmeniz durumunda en kısa sürede düzenleyebilirim. Bilgisayarım çöktüğü için belirli bir süre ikinci postu düzenleyemedim bu yüzden herkesten özür dilerim.
Öyleyse kaldığımız yerden devam edelim:
Covid-19'un, meslek hastalığı olarak kabul edilmesi için siz de imza verebilirsiniz.

Hasta ve Vaka

-29 Eylül
Murat Emir, 10 Eylül 2020 günü Turkuaz tabloda açıklanan 1.521 pozitif veri ile, Sağlık Bakanlığı'nın kendi sistemi Laboratuvar Bilgi Yönetim Sistemi'nin 29.377 pozitif verisi arasında 20 katlık bir fark olduğunu açıkladı. 28 Temmuz 2020 gününe kadar "Vaka sayısı" verilen Turkuaz tabloda 29 Temmuz 2020 itibarı ile "Hasta sayısı" verilmeye başlandı.
Kemal Memişoğlu: Şunu ayırmamız lazım hasta kliniği olan kişi, vaka ise pozitif çıkan hastalığı bulaştırma riski olan veya hastalanma riski yüksek olan insan demek. Eğer semptomunuz olursa hasta oluyorsunuz.
-Silinirse diye ek kaynaklar:
-30 Eylül
• Fahrettin Koca, Murat Emir'in iddiasını tarih belirtilmediği ve arayüz farklılığından ötürü yalanladı. Murat Emir tarihin belirtildiğini gösterdi.
Türk Tabipleri Birliği, Fahrettin Kocanın açıklaması ardından sürecin şeffaf yönetilmediğini, gerçeklerin saklandığını söyledi.
Nevşin Mengü'nün olay ile ilgili haberi.
Fahrettin Kocanın bu açıklaması dış basına da yansıdı:
-The Telegraph
-Financial Times
-1 Ekim
• Fahrettin Koca'nın iddialara yönelik tweeti. Silinmesi gibi bir durum için:
Bilelim ki, salgınla mücadele sürecinde, devletimiz, HALKININ SAĞLIĞI KADAR, ULUSAL ÇIKARLARINI DA korumaktadır. Çünkü salgın hayatın bütün alanlarını etkilemektedir. Mesuliyeti olmayan bazı kişilerin tenkitleri, fotoğrafın bir noktasına mercekle bakıp, leke aramaktan farksızdır.
https://preview.redd.it/61lqw27d7vu51.png?width=600&format=png&auto=webp&s=25030a9fa5db726437404f6371a146f931f73976
İngiltere, Covid-19 vakalarının ulusal sağlık örgütlerinden farklı şekilde tanımlanmasından dolayı Türkiye'yi "seyahat koridoru" listesinden çıkardığını belirtti.
• Murat Emir, 30 Ekim 2020 Fahrettin Koca'nın konuşmasının başında kullandığı ifade ve kendisine yönlendirilen soruya verdiği cevap sonucu "6 aylık yalan rüzgarı çökmüştür" dedi.
Türk Tabipleri Birliği, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'yı "bilimsel kriterlere uyulmadığını itiraf etmiş oldu" diyerek istifaya davet etti.
• Türk Tabipleri birliği "Tıp biliminde Vaka ile Hasta aynı şeyi ifade eder." dedi.
• Doktor Şebnem Korur Fincancı "Vaka eşittir hasta." dedi.
-2 Ekim
• Dünya Sağlık Örgütü, Türkiye Sağlık Bakanlığından açıklama beklediğini belirtti.
-3 Ekim
• Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, hasta verilerini uygun şekilde vermesi için çağrıda bulunan Dünya Sağlık Örgütüne teşekkür etti.
• Fatih Portakalın "Hasta - Vaka" açıklamaları üzerine özet niteliğinde videosu. Vaktiniz yoksa benim kritik bulduğum bölüm.

Asistan Hekimlerin Ağır Çalışma Koşulları ve Söz Verilen Ek Ödemelerin Yapılmaması / #CamveSakuraTukendi

-3 Ekim / 6 Ekim
Sağlık çalışanlarına söz verilen ek ödemeler üzerinden şehir hastanelerinin elektrik, doğal gaz, su faturaları, ödendiği ortaya çıktı.
BULGU 6: Şehir Hastaneleri ile İlgili Olarak Döner Sermaye Bütçesinden Yapılan Bazı Ödemelere İlişkin Genel Bütçe ile Mahsup İşleminin Yapılmaması
Şehir hastanesi sözleşmelerine ekli EK-18’in 4.7’nci maddesinde, şirketin çamaşır ve çamaşırhane hizmetleri, yemek hizmetleri, laboratuvar hizmetleri, görüntüleme hizmetleri ile sterilizasyon ve dezenfeksiyon hizmetlerini sunabilmesi için kullandığı doğalgaz, elektrik ve su tüketiminin İdare tarafından şirkete yapılan hizmet ödemelerinden mahsup edileceği hüküm altına alınmıştır.
Uygulamada, hastaneye ait elektrik, doğalgaz ve su giderleri döner sermaye bütçesinden, hizmet giderleri ise genel bütçeden ödenmektedir. Ancak, döner sermayeden ödenen elektrik, doğalgaz ve su ödemelerine ilişkin mahsup işlemi, genel bütçeden ödenecek hizmet ödemelerinden yapılmaktadır. Dolayısıyla, genel bütçeden ödenen hizmet bedelinden düşülen tutar, bu tutarı gider olarak ödeyen döner sermaye bütçesine aktarılmamakta, genel bütçede kalmaktadır.
Bu durumda, döner sermaye bütçesine aktarılması gereken tutarlar genel bütçede kalmakta ve döner sermaye bütçesi aleyhine bir durum ortaya çıkmaktadır.
"Sağlık Bakanlığına Bağlı Döner Sermaye İşletmeleri 2019 Yılı Sayıştay Düzenlilik Denetim Raporu" (Sayfa 191|pdf sayfası217 )
Bakırköy Doktor Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Bakırköy Doktor Sadi Konuk asistan hekimler ağır çalışma koşullarının, keyfi uygulamaların düzeltilmesini istedi.
-Başka açılardan:
• Sağlık çalışanlarının 14 kat daha fazla risk altında olduğunu belirten Türk Tabipleri Birliği, “COVID-19 Meslek hastalığı kabul edilmelidir” dedi.
• Sağlık çalışanları "Adil ücret istiyoruz!" dedi.
Türk Tabipleri Birliği, 21 Ekim'de 2019 Sayıştay raporunu inceledi.


• Sağlık Bakanı Fahrettin Koca üç aşı için insan deneylerinin ilerleyen günlerde gerçekleşeceğini belirtti. Fakat grip aşısını dahil erişimde problemler yaşayacağımıza dair iddialar var. Vaktiniz varsa ve izlemek isterseniz yayının tam linki.
-Kapatılan aşı üretim enstitülerine dair çarpıcı bir haber.

Yüz Yüze Eğitim

Yüz yüze eğitim kademeli olarak başlatıldı. Fakat Sağlık Bakanlığının yayınladığı "Covid-19 Salgın Yönetimi ve Çalışma Rehberi" incelendiğinde, sınıftan Covid-19 şikayetiyle hastaneye gönderilen öğretmen veya öğrenci test sonucunun pozitif çıkması durumunda tüm sınıfın yakın temaslı kabul edilip eğitime devam edileceği, 14 gün boyunca sınıftakilerin semptomlarının gözlenip, ateşlerinin ölçüleceği belirtiliyor.
-Aynı sınıfta 14 gün içerisinde ancak birden fazla pozitif hasta çıkması durumunda sınıf öğrencileri eve gönderilerek 14 gün boyunca temaslı takibine alınacak. Yani özetle sınıftan bir Covid-19 vakası çıkması durumunda dersler devam edecek.
-Yönetmeliğin net bir şekilde açıklandığı video.
-Rehberdeki ilgili başlıklar ve sayfaları:
Aynı sınıfta eş zamanlı (14 gün içerisinde) birden fazla vaka çıkması durumunda sınıftaki tüm öğrenciler yakın temaslı olarak kabul edilir. Bu öğrenciler eve gönderilir ve 14 gün boyunca temaslı takibine alınır.
  • "88. OKULLARDA COVID-19 POZİTİF VAKA ÇIKMASI DURUMUNDA YAPILMASI GEREKEN UYGULAMALAR(Sayfa 455)"
  • "1. Bir sınıfta öğrencilerden herhangi birine COVID-19 pozitif tanısı konulması durumunda; (Sayfa 457)"
-Diğer kaynaklardan haberler:

İlk Olgu 11 Marttan Önce Görüldüğü Hakkında İddia

-7 Ekim
• Daha önce 29 Eylül'de Turkuaz tablo'da "Hasta - Vaka" ayrımı yapıldığını belirten Murat Emir, ülkedeki ilk Covid-19 vakasının Şubat ayında görüldüğünü belirtti. Sağlık Bakanlığı ilk hastanın 11 Mart'ta tespit edildiğini açıklarken, Sağlık Bakanı Yardımcısı Şuayip Birinci'nin imzası olan bir makalede Şubat ayında Mersin’de Covid-19 tanılı 24 kişinin tedavi altına alındığı yazıyor.
-İlgili makalenin özet kısmı haber linkinin sonunda bulunuyor, fakat makale sonrasında geri çekilmiş olmalı. Makalenin bir zamanlar var olduğuna dair başka kanıtlar:

• Sağlık Bakanlığı verileri son 1 ayda İstanbul'da sadece 1 kişinin öldüğünü iddia ediyor. Daha detaylı bir yazı Ekşi Sözlük'ten bir yazar tarafından hazırlanmış.
-Yazının kaldırılması ihtimaline karşı yazarın belirttiği bir kısım çarpıcı link:

-10 Ekim

Bir Ekşi Sözlük yazarı Fahrettin Koca'nın 1 saat ara ile gönderdiği birbiriyle çelişen tweetlerini derlemiş:
KİMLERE TEST YAPILACAĞI Bilim Kurulu’nun hazırladığı rehberle belirlenmiştir. Buna göre Türkiye olarak, semptomu olan kişilere test yapıyoruz. Kriteri apaçık olan bu testlerin sonuçlarını Dünya Sağlık Örgütü’ne aynı açıklıkla bildiriyoruz. Ölçüt ve sonuç DSÖ için güven vericidir.
Tweet linki
https://preview.redd.it/v6j66sgh7vu51.png?width=600&format=png&auto=webp&s=88349e5da3d7eb5723c9ed72de4053e86abf7746
SON 3 HAFTA İÇİNDE, SALGIN TÜM TÜRKİYE’DE GERİLEDİ. 4 hafta önce ise, Ankara’da vaka sayısı İstanbul’un iki katına çıkmıştı. Şu an Ankara’da vaka sayısı, İstanbul’un yarısına inmiş durumda. Bu gelişmeyi, semptomu olmasa bile, testi pozitif olan herkesi izole ederek sağlıyoruz.
Tweet linki
https://preview.redd.it/iijnq9xi7vu51.png?width=600&format=png&auto=webp&s=7a80d4237af2769e777c26beffd71746a09b1550
• Semptomu olmayanlara test yapılmıyorsa, semptom göstermese bile testi pozitif kişiler nasıl var olabilir?

-12 Ekim
• BBC Türkçe, Ankara’da yoğun bakım videosu yayınlandı.
• Prof.Dr. Kayıhan Pala 7 aylık Covid-19 pandemi sürecini değerlendirdi. Videonun tam linki.

"Bu ayın 15'inden itibaren bütün rakamları açıklayıp bildireceğiz."

• Ertuğrul Özkök'ün, 11 Ekim günü Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ile röportajında bulunan "Bu ayın 15'inden itibaren bütün rakamları açıklayıp bildireceğiz" ibaresi gündemde büyük tepki çekti. Olayın net bir özeti için.
-Diğer kaynaklar:
- Fakat 14 Ekimde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca "Yarından ittibaren açıklanan tabloda vaka ve hasta sayısını net olarak görebilecek miyiz?" sorusuna kesitsel taramalar ve saha çalışmaları sonuçlarının paylaşılacağını belirtti.
-Türk Tabipleri Birliğinin olayla ilgili 15 Ekim öncesi/15 Ekim sonrası.

-14 Ekim
• Recep Tayyip Erdoğan TBMM toplantısı'nda "Çoklu Baro Sistemi'nde yapıldığı gibi aynı çalışmayı Türk Tabipleri Birliği ve diğer meslek odalarında da yapmak durumundayız." dedi.
-Fox Haberin değerlendirmesi.

-15 Ekim
Yoğun bakımlar asistan doktorlara yıkılmış durumda.

-16 Ekim
• Sağlık çalışanları Covid-19 ile mücadelede hayatını kaybeden 110 sağlık çalışanı için saygı duruşu ardından, verilen sözlerin yerine getirilmesini tekrar istemek zorunda kaldılar.
• Türk Tabipleri Birliği hayatını kaybeden sağlıkçıları anıp, Covid-19'un sağlıkçılar için bir meslek hastalığı olarak kabul edilmesi için çağrıda bulundu.
• Sağlık çalışanları zorlu şartlarının iyileştirilmesi için mücadele ederken, aynı gün içerisinde diyanet işleri cuma hutbesinde yurt içi ve yurt dışında yapılmakta olan camiler için para istedi. Üstelik 8 bakanlığın bütçesi diyanetin gerisinde kalmışken.
-Bundan tam iki gün önce Cumhur Başkanı İbrahim Kalın “Her gün koronavirüs testi oluyoruz.” demişti.
Yine aynı gün bir hasta yakını İstanbul Gaziosmanpaşa’da Aile Sağlığı Merkezi’ne saldırdı.
• Dr. Kayıhan Pala'nın Sağlık Bakanlığının açıkladığı verilerin şeffaflığı üzerine bir değerlendirmesi.

Açılan Sınıflarda, Açılmayanlara Göre Vaka Düşüşü

• Sağlık Bakanı Fahrettin Koca "Hatta diğer sınıflara göre, başlamayan sınıflara göre, açılmayan yüz yüze eğitime göre de kısmen düşüşlerin olduğunu da biliyoruz" dedi. Nasıl olur da temassız bir şekilde ders işlenen online sınıfların, yüz yüze ders işlenen sınıflara göre olgu sayısı fazla olur?

-18 Ekim
• Türk Tabipleri Birliği, 18 Ekim günü içerisinde 5 sağlık çalışanının Covid-19 nedeniyle can verdiğini belirtti.

• Bir Ekşi Sözlük yazarı, filyasyon ekiplerinin evlerine gelmesi gerektiği halde gelmediğini, ve ailesine kontrol için verilen onay kodunu telefonla alıp, evlerine gelmiş gibi sisteme giriş yaptığını belirtti.
-Yazarın ilgili tweeti.

-19 Ekim
• Recep Tayyip Edoğan'ın üniversitelerin yüz yüze eğitime dönmesi ile ilgili açıklaması.
• Türk Tabipleri Birliği ve Türkiye Psikiyatri Derneği uyardı "Tükenen sağlık çalışanları topluca istifa ediyor, intihar oranları artıyor!"

16 Hasta Kobay Olarak Mı Kullanıldı?

• Murat Emir, 16 Hastaya bilinmeyen bir ilacın bilinmeyen bir yol ile verildiğini iddia etti.

DOLUYSA, BİNMEYİN!

• Minibüs şoförü, fiziksel mesafeye dikkat edilmeyişi eleştiren vatandaşa "O kadar çok düşünüyorsan binmeyeceksin!" dedi.
• Bunun üzerine Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, vatandaşa yalnızca "Dolmuşlar doluysa binmeyin" uyarısında bulundu.
DOLUYSA, BİNMEYİN! İstanbul’da dolmuş şoförleri içinden bazılarının, salgına rağmen, kapasitelerinden fazla yolcu aldıkları yönünde şikâyetler artmaya başladı. Lütfen, fazla yolcu taşıyan dolmuşa binmeyin. Yolcu kapasitesi denetimi yapan Emniyet birimlerine yardımcı olsun.
https://preview.redd.it/3sqlle5p7vu51.png?width=601&format=png&auto=webp&s=c3198a8eb1aa1a13b4f298890e97886082f28dff
________________________
Gönderiyi sabitlediği için moderasyona çok teşekkür ederim.

40.000 karakter sınırı ve önemli maddelerin aşağıda kalmaması için, başka bir post ile devam edeceğim. Postun devamı için.

Kronolojik sıraya göre postlar:
  1. "Dünden bugüne Covid-19"
  2. [Devam|Part II] Dünden bugüne Covid-19
  3. [Devam|Part III] Dünden bugüne Covid-19
  4. [Devam|Part IV] Dünden bugüne Covid-19
  5. [Devam|Part V] Dünden bugüne Covid-19
  6. [Devam|Part VI] Dünden bugüne Covid-19
submitted by ihatescho0l to svihs [link] [comments]

[Devam | Part II] Dünden bugüne Covid-19

[Devam | Part II] Dünden bugüne Covid-19
Bu post "Dünden bugüne Covid-19" listesinin devamıdır.
Listeye başlamadan önce ufak bir hatırlatma:
Pandemi sürecinde hayatını kaybeden sağlık çalışanlarını anmak için anıt sayaç siyahkurdele.com kuruldu.
Pandemi başından beri meslek hastalığı olarak kabul edilmeyen Covid-19'un, meslek hastalığı olarak kabul edilmesi için siz de imza verebilirsiniz.
Covid-19 geçirmiş kişiler isterse immun plazma bağışı yapabilirler.
Herkese iyi günler! Bu listede pandemi süresince hepimizin başından geçen olayları haber sitelerinden, Youtube, Twitter veya Ekşi Sözlük'ten linklerle sıralamaya çalıştım. Linklerini vermiş olduğum hiç bir görsel veya video bana ait değildir. Eksikler olabilir fakat belirtmeniz durumunda en kısa sürede düzenleyebilirim.
Öyleyse kaldığımız yerden devam edelim:
https://preview.redd.it/d72n7px0blz51.png?width=580&format=png&auto=webp&s=a3a1e932ae2ad9cb5639592ec415ed37fae3718b

Hasta ve Vaka

-29 Eylül
Murat Emir, 10 Eylül 2020 günü Turkuaz tabloda açıklanan 1.521 pozitif veri ile, Sağlık Bakanlığı'nın kendi sistemi Laboratuvar Bilgi Yönetim Sistemi'nin 29.377 pozitif verisi arasında 20 katlık bir fark olduğunu açıkladı. 28 Temmuz 2020 gününe kadar "Vaka sayısı" verilen Turkuaz tabloda 29 Temmuz 2020 itibarı ile "Hasta sayısı" verilmeye başlandı.
Kemal Memişoğlu: Şunu ayırmamız lazım hasta kliniği olan kişi, vaka ise pozitif çıkan hastalığı bulaştırma riski olan veya hastalanma riski yüksek olan insan demek. Eğer semptomunuz olursa hasta oluyorsunuz.
-Silinirse diye ek kaynaklar:
-30 Eylül
• Fahrettin Koca, Murat Emir'in iddiasını tarih belirtilmediği ve arayüz farklılığından ötürü yalanladı. Murat Emir tarihin belirtildiğini gösterdi.
Türk Tabipleri Birliği, Fahrettin Kocanın açıklaması ardından sürecin şeffaf yönetilmediğini, gerçeklerin saklandığını söyledi.
Nevşin Mengü'nün olay ile ilgili haberi.
Fahrettin Kocanın bu açıklaması dış basına da yansıdı:
-The Telegraph
-Financial Times
-1 Ekim
• Fahrettin Koca'nın iddialara yönelik tweeti. Silinmesi gibi bir durum için:
Bilelim ki, salgınla mücadele sürecinde, devletimiz, HALKININ SAĞLIĞI KADAR, ULUSAL ÇIKARLARINI DA korumaktadır. Çünkü salgın hayatın bütün alanlarını etkilemektedir. Mesuliyeti olmayan bazı kişilerin tenkitleri, fotoğrafın bir noktasına mercekle bakıp, leke aramaktan farksızdır.

https://preview.redd.it/2zl7fr93blz51.png?width=600&format=png&auto=webp&s=3765583ec043ed8d81c25cfa8e25477087ce976a
İngiltere, Covid-19 vakalarının ulusal sağlık örgütlerinden farklı şekilde tanımlanmasından dolayı Türkiye'yi "seyahat koridoru" listesinden çıkardığını belirtti.
• Murat Emir, 30 Ekim 2020 Fahrettin Koca'nın konuşmasının başında kullandığı ifade ve kendisine yönlendirilen soruya verdiği cevap sonucu "6 aylık yalan rüzgarı çökmüştür" dedi.
Türk Tabipleri Birliği, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'yı "bilimsel kriterlere uyulmadığını itiraf etmiş oldu" diyerek istifaya davet etti.
• Türk Tabipleri birliği "Tıp biliminde Vaka ile Hasta aynı şeyi ifade eder." dedi.
• Doktor Şebnem Korur Fincancı "Vaka eşittir hasta." dedi.
-2 Ekim
• Dünya Sağlık Örgütü, Türkiye Sağlık Bakanlığından açıklama beklediğini belirtti.
-3 Ekim
• Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, hasta verilerini uygun şekilde vermesi için çağrıda bulunan Dünya Sağlık Örgütüne teşekkür etti.
• Fatih Portakalın "Hasta - Vaka" açıklamaları üzerine özet niteliğinde videosu. Vaktiniz yoksa benim kritik bulduğum bölüm.

Asistan Hekimlerin Ağır Çalışma Koşulları ve Söz Verilen Ek Ödemelerin Yapılmaması / #CamveSakuraTukendi

-3 Ekim / 6 Ekim
Sağlık çalışanlarına söz verilen ek ödemeler üzerinden şehir hastanelerinin elektrik, doğal gaz, su faturaları, ödendiği ortaya çıktı.
BULGU 6: Şehir Hastaneleri ile İlgili Olarak Döner Sermaye Bütçesinden Yapılan Bazı Ödemelere İlişkin Genel Bütçe ile Mahsup İşleminin Yapılmaması
Şehir hastanesi sözleşmelerine ekli EK-18’in 4.7’nci maddesinde, şirketin çamaşır ve çamaşırhane hizmetleri, yemek hizmetleri, laboratuvar hizmetleri, görüntüleme hizmetleri ile sterilizasyon ve dezenfeksiyon hizmetlerini sunabilmesi için kullandığı doğalgaz, elektrik ve su tüketiminin İdare tarafından şirkete yapılan hizmet ödemelerinden mahsup edileceği hüküm altına alınmıştır.
Uygulamada, hastaneye ait elektrik, doğalgaz ve su giderleri döner sermaye bütçesinden, hizmet giderleri ise genel bütçeden ödenmektedir. Ancak, döner sermayeden ödenen elektrik, doğalgaz ve su ödemelerine ilişkin mahsup işlemi, genel bütçeden ödenecek hizmet ödemelerinden yapılmaktadır. Dolayısıyla, genel bütçeden ödenen hizmet bedelinden düşülen tutar, bu tutarı gider olarak ödeyen döner sermaye bütçesine aktarılmamakta, genel bütçede kalmaktadır.
Bu durumda, döner sermaye bütçesine aktarılması gereken tutarlar genel bütçede kalmakta ve döner sermaye bütçesi aleyhine bir durum ortaya çıkmaktadır.
"Sağlık Bakanlığına Bağlı Döner Sermaye İşletmeleri 2019 Yılı Sayıştay Düzenlilik Denetim Raporu" (Sayfa 191|pdf sayfası217 )
Bakırköy Doktor Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Bakırköy Doktor Sadi Konuk asistan hekimler ağır çalışma koşullarının, keyfi uygulamaların düzeltilmesini istedi.
-Başka açılardan:
• Sağlık çalışanlarının 14 kat daha fazla risk altında olduğunu belirten Türk Tabipleri Birliği, “COVID-19 Meslek hastalığı kabul edilmelidir” dedi.
• Sağlık çalışanları "Adil ücret istiyoruz!" dedi.
Türk Tabipleri Birliği, 21 Ekim'de 2019 Sayıştay raporunu inceledi.


• Sağlık Bakanı Fahrettin Koca üç aşı için insan deneylerinin ilerleyen günlerde gerçekleşeceğini belirtti. Fakat grip aşısını dahil erişimde problemler yaşayacağımıza dair iddialar var. Vaktiniz varsa ve izlemek isterseniz yayının tam linki.
-Kapatılan aşı üretim enstitülerine dair çarpıcı bir haber.

Yüz Yüze Eğitim

Yüz yüze eğitim kademeli olarak başlatıldı. Fakat Sağlık Bakanlığının yayınladığı "Covid-19 Salgın Yönetimi ve Çalışma Rehberi" incelendiğinde, sınıftan Covid-19 şikayetiyle hastaneye gönderilen öğretmen veya öğrenci test sonucunun pozitif çıkması durumunda tüm sınıfın yakın temaslı kabul edilip eğitime devam edileceği, 14 gün boyunca sınıftakilerin semptomlarının gözlenip, ateşlerinin ölçüleceği belirtiliyor.
-Aynı sınıfta 14 gün içerisinde ancak birden fazla pozitif hasta çıkması durumunda sınıf öğrencileri eve gönderilerek 14 gün boyunca temaslı takibine alınacak. Yani özetle sınıftan bir Covid-19 vakası çıkması durumunda dersler devam edecek.
-Yönetmeliğin net bir şekilde açıklandığı video.
-Rehberdeki ilgili başlıklar ve sayfaları:
Aynı sınıfta eş zamanlı (14 gün içerisinde) birden fazla vaka çıkması durumunda sınıftaki tüm öğrenciler yakın temaslı olarak kabul edilir. Bu öğrenciler eve gönderilir ve 14 gün boyunca temaslı takibine alınır.
  • "88. OKULLARDA COVID-19 POZİTİF VAKA ÇIKMASI DURUMUNDA YAPILMASI GEREKEN UYGULAMALAR(Sayfa 455)"
  • "1. Bir sınıfta öğrencilerden herhangi birine COVID-19 pozitif tanısı konulması durumunda; (Sayfa 457)"
-Diğer kaynaklardan haberler:

İlk Olgu 11 Marttan Önce Görüldüğü Hakkında İddia

-7 Ekim
• Daha önce 29 Eylül'de Turkuaz tablo'da "Hasta - Vaka" ayrımı yapıldığını belirten Murat Emir, ülkedeki ilk Covid-19 vakasının Şubat ayında görüldüğünü belirtti. Sağlık Bakanlığı ilk hastanın 11 Mart'ta tespit edildiğini açıklarken, Sağlık Bakanı Yardımcısı Şuayip Birinci'nin imzası olan bir makalede Şubat ayında Mersin’de Covid-19 tanılı 24 kişinin tedavi altına alındığı yazıyor.
-İlgili makalenin özet kısmı haber linkinin sonunda bulunuyor, fakat makale sonrasında geri çekilmiş olmalı. Makalenin bir zamanlar var olduğuna dair başka kanıtlar:

• Sağlık Bakanlığı verileri son 1 ayda İstanbul'da sadece 1 kişinin öldüğünü iddia ediyor. Daha detaylı bir yazı Ekşi Sözlük'ten bir yazar tarafından hazırlanmış.
-Yazının kaldırılması ihtimaline karşı yazarın belirttiği bir kısım çarpıcı link:

-10 Ekim

Bir Ekşi Sözlük yazarı Fahrettin Koca'nın 1 saat ara ile gönderdiği birbiriyle çelişen tweetlerini derlemiş:
KİMLERE TEST YAPILACAĞI Bilim Kurulu’nun hazırladığı rehberle belirlenmiştir. Buna göre Türkiye olarak, semptomu olan kişilere test yapıyoruz. Kriteri apaçık olan bu testlerin sonuçlarını Dünya Sağlık Örgütü’ne aynı açıklıkla bildiriyoruz. Ölçüt ve sonuç DSÖ için güven vericidir.
Tweet linki

https://preview.redd.it/aau9sw0cblz51.png?width=600&format=png&auto=webp&s=383cb9de174fa20d86d9f4d09f941cb96f1f64da
SON 3 HAFTA İÇİNDE, SALGIN TÜM TÜRKİYE’DE GERİLEDİ. 4 hafta önce ise, Ankara’da vaka sayısı İstanbul’un iki katına çıkmıştı. Şu an Ankara’da vaka sayısı, İstanbul’un yarısına inmiş durumda. Bu gelişmeyi, semptomu olmasa bile, testi pozitif olan herkesi izole ederek sağlıyoruz.
Tweet linki
https://preview.redd.it/p9yiwiu9blz51.png?width=600&format=png&auto=webp&s=7f9172881880e0107de897ba1786283033b4b536
• Semptomu olmayanlara test yapılmıyorsa, semptom göstermese bile testi pozitif kişiler nasıl var olabilir?

-12 Ekim
• BBC Türkçe, Ankara’da yoğun bakım videosu yayınlandı.
• Prof.Dr. Kayıhan Pala 7 aylık Covid-19 pandemi sürecini değerlendirdi. Videonun tam linki.

"Bu ayın 15'inden itibaren bütün rakamları açıklayıp bildireceğiz."

• Ertuğrul Özkök'ün, 11 Ekim günü Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ile röportajında bulunan "Bu ayın 15'inden itibaren bütün rakamları açıklayıp bildireceğiz" ibaresi gündemde büyük tepki çekti. Olayın net bir özeti için.
-Diğer kaynaklar:
- Fakat 14 Ekimde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca "Yarından ittibaren açıklanan tabloda vaka ve hasta sayısını net olarak görebilecek miyiz?" sorusuna kesitsel taramalar ve saha çalışmaları sonuçlarının paylaşılacağını belirtti.
-Türk Tabipleri Birliğinin olayla ilgili 15 Ekim öncesi/15 Ekim sonrası.

-14 Ekim
• Recep Tayyip Erdoğan TBMM toplantısı'nda "Çoklu Baro Sistemi'nde yapıldığı gibi aynı çalışmayı Türk Tabipleri Birliği ve diğer meslek odalarında da yapmak durumundayız." dedi.
-Fox Haberin değerlendirmesi.

-15 Ekim
Yoğun bakımlar asistan doktorlara yıkılmış durumda.

-16 Ekim
• Sağlık çalışanları Covid-19 ile mücadelede hayatını kaybeden 110 sağlık çalışanı için saygı duruşu ardından, verilen sözlerin yerine getirilmesini tekrar istemek zorunda kaldılar.
• Türk Tabipleri Birliği hayatını kaybeden sağlıkçıları anıp, Covid-19'un sağlıkçılar için bir meslek hastalığı olarak kabul edilmesi için çağrıda bulundu.
• Sağlık çalışanları zorlu şartlarının iyileştirilmesi için mücadele ederken, aynı gün içerisinde diyanet işleri cuma hutbesinde yurt içi ve yurt dışında yapılmakta olan camiler için para istedi. Üstelik 8 bakanlığın bütçesi diyanetin gerisinde kalmışken.
-Bundan tam iki gün önce Cumhur Başkanı İbrahim Kalın “Her gün koronavirüs testi oluyoruz.” demişti.
Yine aynı gün bir hasta yakını İstanbul Gaziosmanpaşa’da Aile Sağlığı Merkezi’ne saldırdı.
• Dr. Kayıhan Pala'nın Sağlık Bakanlığının açıkladığı verilerin şeffaflığı üzerine bir değerlendirmesi.

Açılan Sınıflarda, Açılmayanlara Göre Vaka Düşüşü

• Sağlık Bakanı Fahrettin Koca "Hatta diğer sınıflara göre, başlamayan sınıflara göre, açılmayan yüz yüze eğitime göre de kısmen düşüşlerin olduğunu da biliyoruz" dedi. Nasıl olur da temassız bir şekilde ders işlenen online sınıfların, yüz yüze ders işlenen sınıflara göre olgu sayısı fazla olur?

-18 Ekim
• Türk Tabipleri Birliği, 18 Ekim günü içerisinde 5 sağlık çalışanının Covid-19 nedeniyle can verdiğini belirtti.

• Bir Ekşi Sözlük yazarı, filyasyon ekiplerinin evlerine gelmesi gerektiği halde gelmediğini, ve ailesine kontrol için verilen onay kodunu telefonla alıp, evlerine gelmiş gibi sisteme giriş yaptığını belirtti.
-Yazarın ilgili tweeti.

-19 Ekim
• Recep Tayyip Edoğan'ın üniversitelerin yüz yüze eğitime dönmesi ile ilgili açıklaması.
• Türk Tabipleri Birliği ve Türkiye Psikiyatri Derneği uyardı "Tükenen sağlık çalışanları topluca istifa ediyor, intihar oranları artıyor!"

16 Hasta Kobay Olarak Mı Kullanıldı?

• Murat Emir, 16 Hastaya bilinmeyen bir ilacın bilinmeyen bir yol ile verildiğini iddia etti.

DOLUYSA, BİNMEYİN!

• Minibüs şoförü, fiziksel mesafeye dikkat edilmeyişi eleştiren vatandaşa "O kadar çok düşünüyorsan binmeyeceksin!" dedi.
• Bunun üzerine Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, vatandaşa yalnızca "Dolmuşlar doluysa binmeyin" uyarısında bulundu.
DOLUYSA, BİNMEYİN! İstanbul’da dolmuş şoförleri içinden bazılarının, salgına rağmen, kapasitelerinden fazla yolcu aldıkları yönünde şikâyetler artmaya başladı. Lütfen, fazla yolcu taşıyan dolmuşa binmeyin. Yolcu kapasitesi denetimi yapan Emniyet birimlerine yardımcı olsun.

https://preview.redd.it/xzktmg8fblz51.png?width=601&format=png&auto=webp&s=1f5e2fe6d22a874526e25f5fe1296fbde5dc379a
________________________
Kronolojik sıraya göre postlar:
  1. "Dünden bugüne Covid-19"
  2. [Devam|Part II] Dünden bugüne Covid-19
submitted by ihatescho0l to Turkey [link] [comments]

Back to future: AKP devletçi oluyor

Konumuz “yerli ve milli otomobil” palavrası. Bu konuda daha önce iki makale yazdım. Bir daha yazmam diyordum. Ama anlaşılan daha çok yazacağım. Çünkü bu proje yüzde 100 gayri iktisadidir. Halkın 40 milyon doları heba olmuştur. Bundan sonra da daha çok parası çarçur olacaktır. Bu projenin zararı sadece kendine olmayacaktır. Korkarım bu proje, sırtını devlete dayamış olmanın yaratacağı “haksız rekabet” ile Türk otomotiv sanayisinin gelişmesine ciddi sekte vuracaktır. LEVENT KIRCA DERDİ Kİ: YOKSA İZAHI, VARDIR MİZAHI
Benim yazılarımda “vallaha bu işe aklım ermedi” tarzı bir ibare yer almaz. Çünkü şöyle düşünürüm. Eğer bir işe aklım ermediyse, o konuda bir şey yazmamam gerekir. Okur benden acizlik ifadesi değil, açıklama bekliyor derim. Yok, bu ibareyi tersten kullanıyor, yani “aklım çok iyi eriyor, ama yapılan yanlıştır” demek istiyorsam bunu da doğrudan söylerim. İlk bakışta neye hizmet ettiği anlaşılamayan her akçeli işin, mutlaka birileri için akçeli bir amacı vardır. Sebepsiz sonuç olmaz. Eğer aklıma gelen sebepleri yazmam beni müşkül durumda bırakacaksa ben de Levent Kırca gibi “yoksa izahı, vardır mizahı” der dalgamı geçerim. BU PROJE HATALIDIR; ÇÜNKÜ:
1.Türkiye’de gelişmiş bir otomotiv sanayisi var. Bu sektörün ulaşmış olduğu ihracat rakamları göz kamaştırıcıdır. Bu fabrikaların yabancı ortaklarla kurulmuş olması gerçeği değiştirmez. Nitekim milli olduklarını iddia edenler de yabancıya gitmişler. Saab’ın tabiri caizse “beş kocadan dul kalmış” modelini kendilerine eş seçmişler. Demek ki; ortada bir yerli ve milli bir proje yok. 2. AKP’nin iktisadi politikası “serbest piyasa” ekonomisidir. Bu ilkeden kalkarak Kamu İktisadi Teşebbüsleri özelleştirilmiştir. Hatta, hava ve deniz limanları işletmek gibi kamusal sayılabilecek hizmetleri bile özel girişimcilere yaptırma yöntemi benimsenmiştir. Bu felsefedeki bir siyasi iktidar, devlet eliyle “otomobil fabrikası” kurmaz. 3. TÜBİTAK bir KİT değildir. İktisadi işletmecilik yanı yoktur ve olmamalıdır. Böylesi bir bilimsel kurum, amacından sapmamalıdır. SANAT VE SANAYİ
Sanat, bir eserden bir tane; sanayi o eserden çok tane yapmaktır. Sanatsız sanayi olmaz. Ama sadece sanatla, yani prototip yapmakla sanayi kurulamaz. Bu projeyi akla ziyan buluyorum. Ama anlaşılan “inadım inat, her kuşta vardır iki kanat” denecek ve bu iş devam edecektir. Yine de belki faydası olur diye şunu öneriyorum. Sanayi Bakanlığı, eğer ülkemizde “yerli ve milli” otomobil veya otomotiv pilleri üretecek bir sanayi kurmak istiyorsa, bu maksatla derhal bir “devlet şirketi” (KİT) kurmalıdır. Bu şirket, yabancı otomobil veya pil üreticileriyle işbirliği yapabilir veya ortaklıklar kurabilir. TÜBİTAK ve teknik üniversiteler konuya bilimsel katkıda bulunur. Ama TÜBİTAK marifetiyle sanayi kurulmaz. Son söz: Mikro ekonomide çok mikropluk olur.
Ege CANSEN http://www.sozcu.com.t2015/yazarlaege-cansen/back-to-future-akp-devletci-oluyor-968734/
submitted by takeojiro to Turkey [link] [comments]

iddia rakamları video

Türkiye ekonomisi, yılın üçüncü çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4,4 büyüdü. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), üretim yöntemiyle hesaplanan Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) 2013 yılı üçüncü çeyrek sonuçlarını açıkladı. Buna göre, büyüme hızı üçüncü çeyrekte yüzde 4,4 oldu. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank'ın sanayi ve elektrik tüketiminin arttığını iddia ettiği rakamları ekonomist İbrahim Kahveci, TEİAŞ ve EPDK'den aldığı... İşsizlik rakamları açıklandı . İşsizlik oranı yüzde 12,9 seviyesinde gerçekleşti. Bir önceki rakam yüzde 12.7 idi. İşsiz sayısı ise 303 bin kişi azalarak 4 milyon 5 bin kişi oldu. Türkiye'de enflasyon rakamları açıklandı . Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) ocakta aylık bazda yüzde 1,68, Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) yüzde 2,66 artış gösterdi. Yıllık enflasyon tüketici fiyatlarında yüzde 14,97, yurt içi üretici fiyatlarında yüzde 26,16 oldu. Yayın Tarihi: 03/02/21 11:02. okuma süresi: 6 dak. A-A A+. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) iddaa.com üzerinden canlı ve yasal olarak iddaa oynayabilir, sürekli güncellenen iddaa programını görüntüleyebilir ve biten maçların sonuçlarını takip edebilirsiniz. Kazanmanın sesi, bahsin adresi Oley.com. Canlı İddaa, Canlı Skor, Spor Toto, Milli Piyango ve diğer şans oyunları ile kazanmanın her dilde adı Oley.com'a hemen üye ol, oyna ve kazan! “Kamudan kesilsin, özele verilsin” açıklamasıyla tepki toplayan Ali Başman’ın sahibi olduğu “Başman Group of Companies” Yönetim Kurulu tarafından yapılan açıklamada, sosyal medyada, şirketin ödediği vergiye ilişkin yayınlanan rakamların gerçeği yansıtmadığı ifade edildi. Airbus SE (borsa sembolü: AIR), Nisan 2020’de belirlenen üretim adaptasyon planı doğrultusunda Covid-19 pandemisine rağmen 2020 yılında 87 müşteriye 566 adet ticari uçak teslim etti. Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, asgari ücretin en düşük memur maaşı kadar olmasını talep edeceklerini söyledi. Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun çalışmalarına ilişkin, Türkiye'de geçim standardının en düşük memur maaşına denk geldiğini, bunun altında geçinmenin zor olduğunu belirterek, "Asgari ücretin bin 600 ... Sosyal medyada yayılan paylaşımlarda bugün kullandığımız rakamları Harezmi’nin 780 yılında açı sayılarına göre tasarladığı iddia edildi. İddia uzunca bir süredir farklı dillerde de internette paylaşılıyor.

iddia rakamları top

[index] [2062] [4575] [741] [1659] [6636] [1273] [1323] [7161] [5622] [6438]

iddia rakamları

Copyright © 2024 m.sportbetbonus772.mom